Taşıma araçları ve onların kullandığı alt yapılardaki teknik ve stratejik gelişmeler, müşterilerin zamanında, ucuz ve güvenilir taşımacılık hizmetlerine olan taleplerini tetiklemiştir. Bu hem yolcu taşımacılığı hem de mal taşımacılığı için geçerlidir. Dünya ekonomisindeki genel trendler, mal taşımacılığına olan talebin önümüzdeki yıllarda artmaya devam edeceği yönündedir. Bu artışla beraber “tam zamanında teslim” konsepti ve buna olan talep de gelişmeye devam edecek. Hatta üreticiler ve tüketiciler malların öngörülen ve talep edildiği anlarda teslim edilmelerine – gittikçe artan oranlarda – prim verecekler. Taşıma teknolojisinin ilerlemesi, haberleşme imkanlarının gelişmesi ve artması, malların gerek yurtiçi gerekse de uluslararası taşımalarda her an izlenebilir olmasının getirdiği imkanlarla yine artan oranda mal teslimlerinin “kapıdan kapıya” yapılmaya başlanmasına yol açtı. Kapıya kadar teslim yapılması ise, büyük ölçüde karayolu taşımaları ile gerçekleştirilebilmektedir. Her ne kadar demiryolu ve su yolları ile de kapıya teslim mümkün olsa da, bunlar çok sınırlı kalmakta, karayolundan yapılacak kapıya teslimleri için reel bir alternatif oluşturmamaktalar. Çağımızın bir başka vazgeçilmez trendi de, “yeşil” e ya da çevreyi korumaya olan ilgimizin artmasıdır. Asit yağmurları, karbon salınımı, global ısınma gibi kavramlar, toplumların ekolojik-çevre duyarlılığını arttırmıştır. Devletler hava ve ses kirliliğe ile giderek daha fazla mücadele etmekte, kanun koyucular atıklarının çevreye zararlı olduğu maddelerin kullanımını sınırlamakta ya da yasaklamaktalar. Bu yöndeki gelişmeler hemen herkesin kullanıcısı olduğu lojistik sektörünü de direkt olarak etkilemektedir. Zira taşımacılık ve lojistik operasyonları, kullandıkları vazgeçilmez teknolojik unsurlar nedeniyle, çevre koşullarına direkt etkide bulunurlar. Bu yüzden “Yeşil Lojistik” artık hepimizin yakından tanıdığı bir kavram olmuştur. Kısa bir tanım vermek istersek “Yeşil Lojistik”, lojistik faaliyetlerin çevreye en az zarar verecek şekilde tasarlanması ve yürütülmesidir. Taşımacılığın çevreye olan etkilerinin en aza indirgenmesi konseptidir.
Ancak yukarıda işaret ettiğimiz ekonomik trendler ile “Yeşil Lojistik”, birbirine ters düşer görünmektedir. Ekonomik aktivitenin gelişmesi bir taraftan taşımacılığa olan talebi arttırırken, diğer taraftan bu talep artışı ve teslimatların kapıya yapılması ihtiyacı karayolu taşımacılığına olan talebi arttırmaktadır. Daha fazla karayolu araçlarının kullanımı ise, daha fazla hava (ve elektronik) kirliliğine yol açmaktadır. Karayoluna taşımacılığına olan talep artışının yanı sıra, özellikle zamana duyarlı ve değeri yüksek olan malların taşınmasında havayolu taşımacılığı da öne çıkmaktadır. Ancak havayolu taşımacılığı da, petrole dayalı yakıt kullanıldığından, çevre kirliliğine direkt etki etmektedir.
Bu çelişki dikkate alındığında, yeni transport teknolojileri bir taraftan zamanında, kapıda teslim taleplerine cevap verirken, diğer taraftan da taşımanın çevreye olan negatif etkilerini minimum seviyeye indirebilmelidirler. Taşıma araçlarının çevreye karbon salınımını azaltacak gelişmiş teknolojiler ile donatılması, artık bugün tek başına yeterli görülmemektedir. Sorunu kaynağında çözme stratejisi temelinde, yeni yakıt türlerine ve petrole dayalı yakıtlar kullanmayan, ancak onlar kadar da hızlı ve güvenilir yeni taşıma araçlarına ihtiyaç vardır.
Çevreye olan duyarlılık, lojistik sektörüne bir takım teknik ve mali yükler getirirken, diğer yandan da bir takım yeni iş imkanları sağlamıştır. Klasik anlamda lojistik faaliyetler tek yönlüdür; üretimden tüketime taşımayı, depolamayı, paketlemeyi, stok yönetimini içerir. Ancak çevresel duyarlılık yepyeni bir iş imkanı doğurmuştur: “Tersine Lojistik”. Bu da atıkların ve raf ömrü dolmuş malzeme ve ürünlerin toplanması ve geri taşınması gibi faaliyetleri içerir. “Tersine Lojistiğin” en önemli konularından birisi, geri dönüşümü mümkün olmayan, hatta zararlı etkileri olabilecek atıkların toplanması ve yerleşim yerlerinden uzakta özel alanlarda depolanmasıdır.
Hammadde ve mamul malzemelerin üretim noktasından tüketim noktasına kadar taşınması, depolanması, elleçlenmesi gibi işlerin tamamını kapsayan lojistik faaliyetler, bizatihi kendi atıklarını da oluşturmaktadır. Taşımada optimizasyonu sağlamak için kullanılan paletler, ambalaj kağıtları gibi malzemeler de sektörün kendi atıklarıdır. Bunların da toplanarak yeniden kullanıma sokulması lojistik firmalarından beklenen bir duyarlılıktır. Ancak bu “Tersine Lojistik” faaliyetleri de kısmen bir “Teknik ve Etik Paradoks” oluşturmakta, çevreyi koruma yönündeki müdahaleler, bizatihi kirliliğine yol açan ekstra taşımalara yol açmaktadır.
Yine de, tüm sektörlerde olduğu gibi, lojistik sektörünün de büyük oranda “yeşil” olmasını sağlamak yönünde gayretlerin devamı gerekir. Zira makro yaşam bilançosunda, kaybedilen insan ve toplum sağlığının değeri para ile ölçülemez.