Son yılların popüler kavramı olan “Küreselleşme” her sektör için olduğu gibi, Türkiye lojistik sektörü için de büyük önem taşıyor. Küreselleşme sonucunda dünya üretiminin iki katından fazla bir hızla artan ve 2004 yılı sonu itibarı ile 18 trilyon dolara ulaşan dünya ticareti kapsamında, bu ticarette en fazla paya sahip 2 bölge olan Asya ile Avrupa arasındaki ticaretin artmasına yönelik beklentiler büyük.
Asya’nın yükselen devi olan Çin’in AB, ABD ve Japonya’nın ithalatındaki payı son 30 yılda kayda değer oranda artmış bulunuyor. Buna göre; 1970 yılında Çin’in Japonya’nın ithalatında %4 olan payı, 2003 yılına gelindiğinde %20’ye çıkarken; ABD’nin ithalatındaki payı %2 iken, 2003 yılında bu pay %12’ye çıkmış ve AB’nin ithalatında 1970 yılında % 3 olan payı, 2003 yılında %13’e ulaşmış durumda. Bugün AB’nin ithal ettiği her 10 malın yedisi Çin menşeli. ABD’ deki ünlü süpermarket zinciri Walmart’ ın mağazalarında bulunan her dört tüketim malının 3’ünün Çin’ den geldiği söyleniyor.
Günümüzde Avrupa ile Uzak Doğu Asya arasındaki ticaret hacmi senelik 300 milyar doları aşıyor. Ancak şu anda Asya ile Avrupa arasındaki taşımalar pahalı hizmet veren limanlar üzerinden denizyoluyla yapılıyor. Çin’in kapasitesi yetersiz kalan, aynı zamanda pahalı hizmet veren limanlarından yola çıkan mallar ABD’nin (yine kapasitesi yetersiz kalan limanlarından) batı kıyılarına deniz yoluyla taşınırken; ABD’nin batı kıyılarından yapılan taşımalar 6000 km’lik bir mesafede karayoluyla ABD’nin doğu kıyılarına taşınıyor. Oysa baktığımız zaman hem maliyet hem de zaman açısından Çin mallarının ABD’ye taşınması için en uygun seçenek olarak, Çin’den başlayacak ve BDT ülkeleri, Türkiye ve Avrupa ülkeleri üzerinden geçecek bir karayolu güzergahı üzerinden gerçekleşebilir.
2005 yılı sonlarında UND’ nin de üyesi olduğu Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Birliği (IRU), Tarihi İpek Yolu’nun Yeniden Canlandırılmasına yönelik projesinin ilk somut adımını Çin’den Avrupa’ya ilk ticari TIR kervanını yürüterek attı. 5 TIR’dan oluşan bu kervan Pekin’den başladığı 12.000 km’lik (deniz yoluyla yapılması halinde aylar sürecek) yolculuğunu 14 gün gibi kısa bir sürede tamamlayarak “Yeni İpek Yolu” fikrinin gerçekleşebileceğinin resmi bir kanıtı oldu.
Önümüzdeki 10 yıl içinde bölgesel bir lojistik üs konumuna gelmeyi hedefleyen Türkiye olarak gerek altyapı projelerimiz ve gerekse kapasite olanaklarımız ile dünya ticareti ve taşımacılığına sunduğumuz avantajlar ve imkanlara baktığımızda; diğer yandan Türkiye’nin geçmişte Tarihi İpek Yolu’nun geçtiği güzergahın kilit noktasında bulunduğunu ve farklı coğrafyaların birbirine bağlanmasında doğal bir köprü işlevi gördüğü gerçeğini de hesaba kattığımızda; Yeniden Canlandırılacak İpek Yolu projesinin ülkemizin geleceği için taşıdığı önem görülecektir.
Ülkemiz ve dünya ekonomisinin en dinamik sektörleri arasında yer alan uluslararası karayolu taşımacılığı sektörünün temsilcisi UND olarak gerek Türkiye’de kamu ve özel sektör kuruluşları ile birlikte yaptığımız çalışmalar, gerekse uluslararası alanda ikili ve çok taraflı platformlarda gerçekleştirdiğimiz işbirlikleri ve girişimlerle sektörümüzün karşılaştığı çok sayıda engeli aşması, nakliyecilerimizin uluslararası karayolu taşımalarının ve sınır geçişlerinin kolaylaştırılması yönünde bugüne kadar önemli başarılar kaydetmiş bulunuyoruz. Ayrıca sektörümüzün AB müktesebatına uyumunun sağlanması amacıyla 2001 yılından bu yana yoğunlaşarak süren çalışmalarımız son aşamalara gelmiş bulunuyor. Ancak yakın gelecekte bölgesinin en önemli lojistik üssü olması iddiası ile yola çıkan Avrupa’nın bir ucundan Çin’e kadar uzanabilecek “Yeni İpek Yolu” güzergahında en önemli noktada yer alan Türkiye olarak bu iddiamızı uluslararası alanda da kabul ettirmek için daha yapmamız gereken çok şey var.
Bunların başında da karayolu ulaştırmasında ülkelerin birinden diğerine araçların ve taşıdıkları yükün geçişlerinin kolaylaştırılması ve transit taşımacılığın süratlendirilmesine yönelik olarak düzenlenmiş olan ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya genelinde karayolu taşımacılığının gelişimine önemli katkılar sağlayan uluslararası konvansiyonlara ülke olarak katılım oranımızı arttırmak geliyor.
Uluslararası konvansiyonların kabulünün önemi Yeni İpek Yolu güzergahında ticaret ve taşımalar bu konularda en fazla kolaylığı sağlayan ülkelerin toprakları üzerinden geçecek olmasından kaynaklanıyor. Bu da ülkemiz üzerinden yapılacak taşımacılık faaliyetlerinde bürokrasi, güvenlik vb. engellerin ortadan kaldırılarak kolaylaştırılmasını gerektiriyor.
Ancak Türkiye halen Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu himayesindeki 55 konvansiyondan sadece 17 tanesine taraf olmuş durumdadır. Son yıllarda meydana gelen kazalar ülkemizde karayolu taşımacılığının ne denli kritik olduğunu gündemin üst sıralarına taşınan Tehlikeli Eşya Taşımacılığını uluslararası alanda düzenleyen ADR Konvansiyonu’nu ele alırsak, bu Konvansiyona Avrupa’ da taraf olmayan sadece birkaç küçük ülke (Andorra, İzlanda gibi) ile birlikte Türkiye kalmıştır. Güneydoğu Avrupa ülkelerinin tamamı, BDT ülkelerinin yarısı taraf olmuş bulunuyor.
Bu bağlamda Türkiye’nin “Tehlikeli Eşyaların Karayoluyla Uluslararası Taşınmasına İlişkin Avrupa Anlaşmasına (ADR)” taraf olma yönünde ciddi adımlar atmış olmasını takdirle karşılıyor ve destekliyoruz. Zira TBMM’de onaylanmış olan anlaşmanın onay belgelerinin Birleşmiş Milletlere gönderilmesinin ardından Türkiye’nin bu anlaşmaya taraf olması ile birlikte, Türkiye’de açılacak ADR eğitim merkezlerinin verecekleri sürücü sertifikaları, yine akredite edilmiş bir Türk kurumu tarafından onaylanacak ve üye ülkelerin tümünde geçerli olacak. Başta, dayanıksız gıda maddesi taşımaları ile ilgili ATP konvansiyonu olmak üzere, diğer konvansiyonlara taraf olma yönündeki çalışmaları destekliyoruz.
Ülkemiz, AB ortalamasının 2 katı büyüme hızı, yıllık 74 milyar dolarlık ihracat hacmi ve 70 milyonluk tüketici pazarının yanı sıra sahip olduğu stratejik konumunu ve düşük maliyetli ancak kalifiye işgücü, genç ve dinamik nüfus, Avrupa ve dünya standartlarında hizmet sunan ve Avrupa’nın en geniş karayolu taşımacılığı filolarından birine sahip olan lojistik sektörü avantajlarını kullanarak gelecekte bölgesinin lojistik üssü olma potansiyeline sahip. Bizler bu potansiyeli hayata geçirerek ekonomik ve sosyal gelişime katkıda bulunmalıyız.
Bunu da sektörümüzün dünya standartlarında hizmet veren, rekabetçi bir sektör olması için devletin yanı sıra bizlerin, özellikle de sektörün geleceği olarak siz genç lojistikçilerin, çok çalışmamız gerektiği anlamına geliyor.
N. Fatih ŞENER
UND İcra Kurulu Başkanı