Dünyanın herhangi bir noktasından bir başka noktasına hiç durmaksızın insan/mal/hizmet/bilgi/ para transferi yapıldığı günümüzde, lojistik sektörünün önemi her geçen gün artmaktadır. Söz konusu transferleri, mümkün olan en etkin, en verimli biçimde yapmanın yol ve yöntemlerini arayan lojistik sektöründe faaliyet gösteren işletmeler bu amaçla pek çok strateji geliştirmiş, bir yandan kârlılığı arttıracak bir yandan da maliyetleri düşürecek çözümlere odaklanmışlardır. Öte yandan, hem kârlılığı arttırma hem de maliyeti düşürme çabaları, söz konusu unsurlar ile sıklıkla ters düşen “sosyal” ve “çevresel duyarlılık” kavramlarının geride kalmasına neden olmuştur.
Taşımacılık sektörünün çevresel anlamda negatif etkileri yüksek olan CO2 emisyon hacmi açısından dünyadaki payı %8’e, depolama ve elleçleme sektöründe ise %2-3’e ulaşınca sektörel anlamda farkındalık ve buna bağlı olarak da duyarlılık artmıştır. Söz konusu gelişmeler, yalnızca mikro düzeyde işletme ve sektörleri değil, makro düzeyde ülkeleri de bu konuda politika değişikliğine itmiş, temel yönetsel politikaların çevre kirliliği, emisyon hacmi, yeşil enerji gibi kavramlar üzerinde şekillenmesine aracılık etmiştir. Örneğin, günümüzde 130’dan fazla üyesi bulunan Green Freight Europe projesi ile Avrupa’da düzenli biçimde karbon emisyon hacmi ile ilgili emilim ve ölçüm araştırma ve karşılaştırmaları yapılmaktadır. Çevreye duyarlı politikaların en önemli savunucuları arasında yer alan Avrupa ülkelerinin sınır komşusu olan ülkemizde de, lojistik sektöründe faaliyet gösteren işletmeler, gerek müşteri talepleri, gerek yasal baskılar, gerekse uluslararası yaptırımlar nedeniyle söz konusu gelişmeler karşısında kayıtsız kalamamışlardır.
Bu noktada ortaya çıkan yeni bir kavram söz konusudur: Yeşil lojistik. Her ne kadar günümüzde emisyon hacmi, çevresel etkisi az olan taşıma modunun seçimi ve paketlemeye odaklansa da, yeşil lojistiğe, ‘sürdürülebilirlik’ açısından daha geniş bir perspektiften bakmak gerekir. Bu bakış açısıyla, yeşil lojistik, transferi yapılan unsurun, başlangıç noktasından sonuç noktasına ulaşmadan önceki tüm aşamaları ile bir ilgilenir. Bir başka deyişle, hammadde tedarikinden üretimine, paketlenmesinden depolanmasına, taşınmasından teslim edilmesine kadar yürütülen işletme faaliyetleri ile atıkların geri dönüşümü ve tersine kullanımı yeşil lojistiğin ilgi alanına girer. Dünya çapında çevre odaklı geliştirilen projeler, lojistik sektörü etkilemekte ve bu etki genişleyerek devam etmektedir. Yeşil lojistik, makro boyutta, ülkelerin şehir içi etkinliklerini düzenlemekte, şehirlere kontrollü giriş, doğa dostu araçlar, koordine ve izlenebilir ulaşım, kalabalığı azaltma, ücretlendirme, enformasyon sistemleri ve su kullanımı gibi kategoriler aracılığıyla da bu düzenlemelerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Kontrollü girişlerin ve yeşil koridorların oluşturulduğu şehirler ve bölgeler, taşımacılık açısından artık öncelikli olarak planlamanın içinde dâhil edilmektedir.
Mikro boyutta bakıldığında ise, sektördeki işletmelerin çevreye duyarlı olarak geliştirdikleri projeler ciddi destekler almaya başlamıştır. Sektörde, araçlarda çevreye daha az zararlı yakıtların kullanılması, yalın lojistik uygulamaları, elektrik enerjisi sağlayan rüzgârgülleri ya da güneş panellerinin kullanılması, atıkların geri kazanılması ve geri dönüşümlü ürünler gibi uygulamalar söz konusudur.
Yeşil lojistik yönetimi uygulamalarının benimsenmesi, Türk lojistik sektörüne bir yandan uluslararası toplumun sınırlı kaynakların korunması bağlamında artan beklentilerine bir yandan da rekabet koşullarına uygun biçimde cevap vererek yüksek bir çevresel performansa ulaşma fırsatı sunacaktır.