Ulaştırma, Lojistik, Taşımacılık ve Raylı Sistemler eğitimi alanları ve bu sektörlerde çalışanları takdirle izliyorum.
Eski bir “demiryolcu” olarak bir tespit yapmak istiyorum. Son yıllarda üniversiteler tarafından yeni “keşfedilen” Lojistik, Ulaştırma, Taşımacılık, Raylı Sistemler ile ilgili bölümlerin açılmasına ve eğitimlerin başlatılmasına, dünyanın ve kendilerinin geleceğinin lojistik ve taşımacılıkta olacağını “hisseden” gençlerin bu konudaki “farkındalığına” çok seviniyorum.
Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gelişmesi ve güçlenmesinde bu sektörlerin çok önemli bir işlevi olacağını inanıyorum.
Ülkemiz dünyanın en stratejik yerinde. Dört tarafımız (Akdeniz, Ege, Marmara, Karadeniz) denizlerle çevrili, enerji ve ulaştırma yollarının kesiştiği ve kıtaların birleştiği bir yerdeyiz. Üstüne üstlük de dünyanın “lojistik yeteneği” en iyi ülkesi konumundayız. Ama biz (Türkiye) hala bunun farkında değiliz. Dünya lojistik ve taşımacılık sektöründe payımıza düşene baktığımızda da bunu görüyoruz. Olmaz böyle bir şey, trajikomik bir “olay”.
Bu arada bizim 1980’li yılların başından itibaren pek farkına varamadan “ıskaladığımız” bir oluşum da var. Bu oluşum, “Türkiye’yi siyasi ve ekonomik baskı altında tutmak ve stratejik konumumuzu değersiz kılmak için Avrupa-İran-Türki Cumhuriyetler ve Avrupa – Suriye – Irak taşıma yollarının değiştirilmesi ve başka ülkelere kaydırılması “ oluşumudur. Son 25 yılda yaşadık ve gördük ki ulaştırma yolları, Türkiye “ bypass” edilerek değiştirildi. Türkiye, ulaştırma yollarının dışına itildi. Deyim yerindeyse “yolsuz” kaldık. Bu konuda bir iki örnek vermek istiyorum;
Yunanistan 1980’li yılların başında bir proje hazırladı ve uygulamaya koydu. Avrupa’dan demiryolu ile Yunanistan’ ın Volos Limanı’na getirilen eşyalar buradan denizyolu ile Suriye’nin Lazkiye (Latakia) Limanı’na götürülmeye başlanıldı. Bu güzergah üzerindeki Kıbrıs da bundan yararlandırıldı. Yine Yunanistan, Lazkiye Limanı’nın bu taşımalara uygun hale getirilmesi için, liman projesi hazırlattı. Bu projenin kredisini de temin ederek, Lazkiye’yi bölgenin en büyük limanlarından biri haline getirilmesine yardımcı oldu. Bu projeyi destekleyen ülkelerin amacı, yukarıda anlatmaya çalıştıklarımdı.
İnanması zor olan bir örnek daha vereyim; İran ve Irak 1980 – 1988 arasında ölümüne bir savaş yaşadı. Her iki taraftan bir milyonun üzerine insan öldü. Suriye bu savaşta İran’ ı destekledi. Arkasından Irak, Kuveyt’ i ( 1900 -1991 ) işgal etti. Bütün bunlara rağmen on sene birbirleri ile ölüm kalım savaş yapan Suriye, Irak ve İran Türkiye’yi kenarda bıraktıracak bir proje için 1990’lı yılların başında işbirliği anlaşması yaptılar. Bu proje, Yunanistan – Suriye deniz taşıma projesinin devamı niteliğindeydi. Avrupa’ dan Yunanistan – Suriye üzerinden Lazkiye Limanı’na gelecek yükleri bu limandan sonra Suriye – Irak – İran üzerinden yapılmasını sağlayacak ve taşımaları İran ilerisi ülkelere de götürecek “Demiryolu Projesi” idi. Bu yıllarda gelişen bazı siyasi olaylar projeyi etkiledi. İyi ki etkiledi. Size ilginç bir şey daha söyleyeyim. İran , Türkiye’nin Türki Cumhuriyetleri ile bağlantısını kesmek için üç sene içinde 545 kilometrelik elektrifikasyonlu ve sinyalli demiryolu hattı döşeyerek Sarakhs ( Türkmenistan ) – Meşhed ( İran ) hattını, Basra Körfezi’ndeki Bandar Abbas ve Bandar İmam Humeyni Limanları’na bağlantı yapan hatları 1995 yılında tamamlamış ve bölgedeki ( Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ) ülkelerden yapılan transit taşımacılığı Basra Körfezi’ne kaydırmıştır.
Söylemeye çalıştığım, lojistikçilerin ve taşımacıların kendi sektörlerini, ilişki içinde oldukları diğer sektörleri çok iyi tanımaları yetmiyor. Ulaştırma, taşımacılık ve lojistik tarihini, ülkesinin ve diğer ülkelerin ulaştırma ve taşımacılık stratejilerini de çok iyi bilmeleri, buna göre pozisyon almaları, geleceğin vizyonunu bu birikimlerine göre oluşturmaları gerekiyor. Firma isminde “Logistics / Lojistik” bulunan veya sonradan eklenen Türk firmalarına baktığımızda, bu “isimlendirme” veya “eklendirme” geçmişlerinin on yılı geçmediğini görebiliriz. Türkiye’nin bu “genç” sektörünün önünü, dünya ile rekabet edebilecek şekilde “mücehhez / donanmış” gençler açacaktır. Gençler de görecekler ki “insanlar daha iyilerin değil, daha farklıların peşindedir.” Bir demiryolcu olarak demiryolu ile ilgili “ahkam kesmek” istiyorum.
Denizcilerin mütevazı bir deyimleri var. ”Deniz taşımacılığı olmazsa dünyanın yarısı soğuktan diğer yarısı da açlıktan ölür” diyorlar. Yani tercümesi biz yoksak dünya yoktur. İşte biz demiryolcular tam bu sırada dünyayı kurtardık. İnsanları ve eşyaları su (deniz, iç suyolu, göl) kenarlarının dışına, ülkelerin ve kıtaları içine taşıdık. Dolayısıyla gelişmeyi ve güvenliği içerilere götürdük. Demiryolcular denizcilerle hep yakın dost oldu, birbirleriyle hiç rekabet etmediler. Taşımanın zincirini birlikte oluşturdular. Bir ara, aralarına “karayolu” girdi; ama son yıllardaki gelişmeler, trafik yoğunluğu, çevre ve ses kirliliği, ısınma, taşıma maliyetleri, enerjinin pahalılığı ve AB’nin ulaştırma politikalarında demiryolu, denizyolu ve iç suyolu taşımacılığını öne çıkartan kararları, demiryolu ile denizyolunun geleceğinin ve sıkı ilişkilerinin tekrar başlamasının önünü açtı. Türkiye AB müktesebatına uyum çerçevesinde demiryolu taşımacılığı ile ilgili yapısal değişim aşamasına geldi. Ulusal Program kapsamında 2009 yılının ilk yarısında demiryolu ile ilgili önemli iki kanun ve bunlara bağlı yönetmelikler çıkartılacak. Bu kanunlarla demiryolu işletmeciliği özel sektöre açılacak. Özel sektör kendi kaynaklarıyla (insan, lokomotif, vagon) yük ve yolcu taşımacılığı yapacak. Önümüzdeki süreçte taşıma türleri ( demiryolu, denizyolu, karayolu, havayolu, iç suyolu ) arasında rekabet yerine sıkı bir işbirliği yapılacaktır. Bütün eşyalar bir kabın ( konteyner, bigbag, palet ) içine konularak, yükün değil yük biriminin elleçlenmesi yapılarak taşımalara hız ( yükleme, boşaltma, sınır geçişleri, işlem ) kazandırılacaktır.
Olmazsa olmaz taşıma şekli “Kombine Taşımacılık” olacaktır. Bu taşıma zincirini de “Lojistikçiler” oluşturacaktır. Onlara çok iş düşecek. Planla kalkınma dönemimizde ilk defa yedi yıllık olarak hazırlanan ve 2007 – 2013 dönemini kapsayacak şekilde hazırlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı, AB’nin Ulaştırma Politikalarına uygun tüm düzenlemeleri bu dönemde yapmayı ve kalkınma dönemi sonunda da AB’ ye tam üye olmayı amaçlamaktadır.
İçimizden ( Lojistik / Taşımacılık ) birisinin, Martin Luther King’ in “Bir rüyam var” sözleri ile başlayan konuşması gibi “Türkiye’nin Lojistik ve Taşımacılık” sektörü üzerine Martin Luther King’in bu sözleriyle başlayan duygulu bir konuşma yapmasını hayal ediyorum.
Yazımı Genç Lojistikçilere ve Taşımacılara Sayın Bülent Eczacıbaşı’nın beni çok etkileyen, bir okulda öğrencilerle yaptığı söyleşide söylediklerini ithaf ederek bitirmek istiyorum. ”Hepimiz için en önemli şey, mutlu ve başarılı çocuklar yetiştirmek. Bu da o kadar çok şeye bağlı ki… En üst düzeyde eğitimin önemine inanmak; ama diploma ile hiçbir şeyin bitmeyeceğini bilmek. Bir alanda uzmanlaşmak; ama genel kültür sahibi olmanın önemini de anlamak. Kendine güvenmek; ama başka insanlardan üstün görmemek. Azimli ve başarı için hırslı olmak; ama şükretmesini ve yetinmesini de bilmek. Yaptığı işi ciddiye almak; ama kendini fazla ciddiye almamak.” Diyor ve şöyle bitiriyor. ”Çok şey istiyorsunuz” diyeceksiniz; ama ne yapalım siz sordunuz ben de söyledim. Ben de tüm lojistikçilere ve taşımacılara işbirliği içinde başarılar diliyorum.
Yaşar Rota
Eski TCDD Hareket Dairesi Başkan Yardımcısı
Anadolu Üniversitesi Porsuk MYO Raylı Sistemler Teknolojileri Öğretim Görevlisi