Karayolu, denizyolu, demiryolu ve havayolu taşımacılığı faaliyetlerini sağlayan işletmelerin hizmet oluşumunda ihtiyaç duydukları en temel unsurlardan biri insan kaynaklarıdır. Çeşitli hizmetlerin gerçekleştirilmesindeki bu etken gücün içindeki dağılımda ise taşıt araçlarını kullanan ekipler ön plandadır. Bir başka deyişle, müşterinin hizmet kalitesini değerlendirme notunu hizmetin sağlandığı ortamdaki olumlu veya olumsuz oluşumları belirlemektedir. Taşımacılığa ait faaliyetlerin gelişen küreselleşme boyutu dikkate alındığında, taşıt araçlarının neredeyse günün yirmi dört saatinde kullanıldığını görmekteyiz. Bu kullanım yoğunluğu, araçları yönetenlerin görevlendirilme ve dinlenmelerine ait kuralların neler olduğunu ve bu oluşumla ilgili disiplinlerin gerçekleştirilmesinde hangi safhaların yaşandığı ile günümüzdeki düzenlemelerin yeterliliğinin irdelenmesini gündeme taşımaktadır.
Konumuzun boyutunu ülkemiz sivil havacılık faaliyetleri kapsamına indirgeyerek, uçuş ekipleri için uçuş görev süresi ve uçuş süresi belirlemelerinde uygulanacak limitler ile dinlenme sürelerine ait düzenlemelerin; uluslararası sivil havacılık sözleşmeleri üst başlığı altında, 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu kapsamında oluşturulmuş yönetmeliklerde yer aldığını görmekteyiz. Söz konusu kanun çerçevesinde oluşturulan talimatlara bakıldığında uçucu personelin görevlendirme ve dinlenme sürelerinin tanımlarında gün, hafta, ay ve yıl bazında çeşitli sayısal değerlerle karşılaşmaktayız. Şöyle ki; Uçuş Görev Süresi; Haftalık 56 saat, aylık 180 saat, üç aylık 500 saat yıllık ise 1800 saati geçemez. Uçuş Süresi (Blok Süre) ise; haftalık 30 saat, aylık 110 saat, üç aylık 300 saat ve yıllık olarak 1000 saati geçemez. Öte yandan bazı karşılaştırmalara yer verecek olursak: İş Kanunu’nda işçi çalışma süresi haftalık 45 saat olarak yer almaktadır. Karayolu taşımacılığında ise sürücülerin haftada en fazla 48 saat araç kullanabileceği belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere uçucu ekibe ait limitler daha yüksektir. Havayolu faaliyetlerinin sağlanmasında uçuş emniyeti birinci önceliktir, olmazsa olmazlar arasındadır. Uçuş emniyetinin sağlanması ise en başta uçuş ekibinin performansına bağlıdır. O halde havacılık endüstrisinin hızlı değişimine paralelinde başta kıtalar arası uçuşların sayıları ve sıklıklarının artması ve yüksek teknolojiyle donatılmış üst model uçakların devreye girmesiyle sektördeki artan hizmet oluşumunda uçuş ekibinin önemi de açık ve net olarak öne çıkmaktadır. Bu yoğun tempo içinde çalışma programlarında meydana gelen değişiklikler, gece çalışmaları, fazla çalışma ve zaman dilimi değişikliği gibi unsurların insan fizyolojisi üzerindeki olumsuz etkileri yorgunluğa ve ona bağlı olarak hata yapma olasılığının artışına neden olabilecektir. Bu noktada bazı istatistiki değerlere bakacak olursak; tüm taşımacılık türlerinde meydana gelen kazaların %20 %30’unun nedeni olarak yorgunluk karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte, havayolu taşımacılığına ait operasyonlarda meydana gelen kazaların yaklaşık %70’inin insan hatasıyla bağlantılı olduğu ifade edilmektedir. Yorgunluğun hizmet oluşumunda temel bir risk faktörü olduğu bilim adamlarının değerlendirmelerinde de yer almaktadır.
Uçucu ekibin görevlendirme dinlenme esaslarının sağlıklı bir şekilde sağlanmasında öncelikle bilimsel çalışmalara daha fazla önem verilmesi gerekmektedir. Takiben sivil havacılık organizasyon yapısı içinde konusunda uzman kontrolörler belirlenerek işleyişin denetim altına alınması sağlanmalıdır. Diğer yandan, ticari hava taşımacılığı işletmelerinin üst yöneticilerinin ve de özellikle ekip planlamasından sorumlu olan ünitelerin, sivil havacılığa ait dernek ve kurumların, sivil havacılık sendikasının, uygulamanın işleyişinde titizlik ve işbirliği göstermeleri gerekmektedir. Yukarıda bahsi geçen kurum ve kuruluşların koordinasyonu altında bir yandan sektörde faaliyet gösteren işletmelerin ihtiyacının karşılanması göz önünde bulundurulurken diğer yandan ise riskleri ortadan kaldırıcı modellerin gerçekleştirilmesi çalışmaları yapılarak uçuş emniyetinin sağlanmasında güç birliği oluşturma yolunda ilerlenmelidir. Böylece uluslararası platformda bu konuda öncülük bile edilebileceğinin güveni oluşturulmalı, mevcut durum ve uygulamalar analiz edilmeli, diğer ülkelerdeki iyileştirmelerin göz önünde bulundurulması yanı sıra sivil havacılıkta proaktif uçuş emniyet yaklaşımlarının sergilenmesi gündeme taşınmalıdır. Unutulmamalıdır ki, günümüz üst teknolojik yapısı harika olarak ifade edilebilen uçaklar milyonlarca dolarlık finansal operasyonlar sonrasında edinilmekte olup sonuçta uçucu ekiplerin ellerine teslim edilmektedir. O halde, uçuş görevlilerinin hizmet oluşumuna yönelik istenilen performansının sağlanması sadece görevlendirme ve dinlenme sürelerini belirleyen saat sınırlamalarına bağlı kılınmamalıdır. Görevlilerin hizmetine etki edebilecek olan psikolojik, fizyolojik etkenler ile yaşamın sosyal oluşumlarını da hesaba katan uzman tespitlerine yer verilmesiyle bir yandan kalitenin artışı temin edilmeli diğer yandan da gelişen sivil havacılık normlarına uyum ve hatta öncülüğün altyapısı hazırlanmalıdır. Bu yaklaşımla sektördeki rekabet ortamında daha kuvvetli oyuncu olmanın temeli şimdiden oluşturulmuş olacaktır.