Canlıların varlığını sürdürebilmesi için yaşamak ve gelişmek doğrultusunda çevresindeki olumsuzluklarla baş edebilmesi gerektiği gibi kurum ve kuruluşlar da dış çevrelerindeki değişim ve dönüşüme ayak uydurmak zorundadır. İnsanların geçmişte bu bahsi geçen kurala bağlı olarak bir araya geldiklerini, birlikteliğin kuvvetinden yararlanmayı gündeme getirdiğini görmekteyiz. Kurum ve kuruluşlar da benzer amaçlarla bir araya gelmekte ve kendilerini uzun dönemde varlıklarını sürdürme, toplumun ihtiyaçlarını karşılama yönünde geliştirmektedirler. Bu gelişime yönelik faaliyetlerin sağ- duyuyla yol göstericiliğe yani bir amaca dayandırılması gerekir. Bu amaca ulaşılmasında izlenecek yol ve yaklaşımlar, izlenecek politikalara bağlıdır. Amaçlara ulaşmayı ise yönetimin planlama ve uygulama adımları takip eder.
Konumuza odaklanacak olursak; ülkelerin yönetiminden sorumlu yöneticilerin başarıları, yönetim konusunda gösterecekleri beceri ve yetenekleri ile toplumun yaşam kalitesini yukarıya çıkaracak adımlar atmayı sağlayacak politikaları ne derece doğru seçtiklerine bağlı olacaktır. Bu noktada özelleştirmenin de gündeme gelecek politikalar içinde yer alabileceğini, ulusal ve uluslararası politikalar içinde özelleştirme uygulamalarına da yer verildiğini görmekteyiz.
Ülkemiz özelleştirme politikalarıyla ele alınan ekonomik politikaların, ekonominin dışa açılması, rekabete dayalı bir piyasa ekonomisinin oluşturulması, devletin ekonomiye asgari düzeyde müdahalesi ve ekonominin rasyonelleşmesine yönelik olduğu tespit edilmektedir. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında gündeme getirilen ülke kalkınmasında ihtiyaç duyulan gelişme düzeyini sağlayacak faaliyetlerin sadece devlet yatırımlarıyla değil devlet tarafından kurulan özel teşebbüslerce de sağlanması politik olarak benimsenmiştir. Ancak, 1930’lu yıllarda uluslar arası piyasalarda yaşanan ekonomik kriz bu yaklaşımın gerçekleştirilmesine imkan vermemiştir. Takiben, 1950’li yıllarda KİT’lerin özelleştirilmesine yönelik çalışmalar yapıldığı buna karşılık 1960’lı yıllara kadar uygulamaya geçilemediği ve sonuç alınamadığı görülmektedir. Devletin yükünü azaltmak üzere ele alınan özelleştirme programları Beşinci ve Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planlarında yer almıştır. Bu kapsamda USAŞ, ÇİTOSAN, PETKİM ve TELETAŞ örnekleri verilebilir
Konuya havacılık sektörü özelinde baktığımızda ise karşımıza yukarıda anlattıklarımıza paralel bir tablo çıkmaktadır. Yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada da 1980’li yılların ortalarına kadar pek çok uluslararası havayolu işletmesi tamamen ya da çoğunluk hisse olarak devletlerin elindeydi. Yatırım yapacak sermaye eksikliği bu durumun temel nedeniydi. Ayrıca, her ülkenin “ en az bir havayoluna sahip olma” politikası ve kamuya hizmet yaklaşımı da bu konuda önemli bir etkendi.
Gelişen toplumsal beklentiler ve müşteri odaklı olma zorunluluğu, şirketlerin içinde bulundukları finansal durumdan dolayı kaynak yaratma zorunluluğu, ve uluslararası yasal düzenlemelerdeki serbestleşme adımları havayolu taşımacılığında özelleştirme uygulamalarına ivme kazandırmıştır. Başta nakit akışı olmak üzere önemli ölçüde finansal zorluklar içinde olan devlete ait havayolları yüksek düzeyde politize olmuşlar ve gereğinden fazla istihdama sahip duruma gelmişlerdir. Bürokratik ve aşırı merkezcil yapıya sahip bu kuruluşlar, sendikaların etkisini yüksek düzeyde hissetmekte gün geçtikçe ticari ve stratejik bakış açısından uzaklaşmaktadırlar. Bütün bu faktörlerin sonucu olarak hızlanan özelleştirme faaliyetleri, havayolu işletmelerinin özelleştirmeye hazırlık amacıyla finansal yeniden yapılanma, filo rasyonalizasyonu ve maliyet düşürücü uygulamaları gündeme getirmeleriyle sonuçlanarak günümüze kadar gelmiştir.
Ülkemizde özelleştirme yöntemleri olarak; KİT’lerin hisse senetlerinin satışı, özelleştirilmesi planlanan kamu ve iktisadi girişimlerinin özelleştirmeye hazırlamak üzere finansal kiralamalarının yapılması, kamu iktisadi kuruluşlarına ait müessese, bağlı ortaklık ve işletmelerin mülkiyet hakları saklı kalmak kaydıyla yönetim devri yapılarak belirli bir bedelle işletilmesinin sağlanması, mal ve hizmetlerin ihale yoluyla özel sektöre yaptırılması, elektrik, su gibi üretimlerin imtiyazlı biz sözleşme ile özel sektöre devredilmesi, kamu ve özel sektörün ortak girişimlerle yatırımlarda bulunmaları karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca devletin ekonomideki bütün sektörler üzerindeki kısıtlamaları kaldırarak hukuki düzenlemeleri gözden geçirmesi ve serbestleşmeye yönelik politikaları da bu konuda önemli yer tutmaktadır. Özelleştirme uygulamalarıyla kaynak kullanımı ve dağılımında verimliliğin arıttırılmasında serbest piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılması beklentisi de yer almaktadır. Diğer yandan, sermaye piyasasının geliştirilmesi, rekabetin arttırılması ve kontrol altında tutulması ile devlete gelir sağlanmasının da özelleştirme uygulamalarının hedefleri arasında yer aldığı görülmektedir.
Ülkemiz havayolu taşımacılığı sektöründe özelleştirme yaklaşımları yanında özel havayolu taşıma işletmelerinin de ön plana çıkarılmasına yönelik çalışmaların da gündeme geldiğini görmekteyiz. Avrupa Birliği’nde de devlete ait havayollarının kendi finansal dengelerini sağlamaları gerektiği görüşü hakim olmaktadır. Bu amaçla son yıllarda devlete ait havayollarına AB fonlarından sağlanan kaynaklar büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Bundan sonra da bir yandan özel havayollarının daha etkin ve verimli olmalarına yönelmeli, diğer yandan devlete ait havayollarının özelleştirme süreci hızlandırılmalıdır.
Havacılık sektörünün bir diğer bileşeni olan terminaller de özelleştirme politikasına ilişkin örnekler içermektedir. Bir yandan terminal yapılarının inşaatı diğer yandan terminal işletmeciliği alanlarında yap-işlet-devret modelinin uygulanması kapasite artışının yanı sıra terminal hizmetlerinin kalitesinde de olumlu sonuçlar doğurmuştur. Havayolu şirketleri ve yolcuların sunulan hizmetlerden duyduğu memnuniyet seviyesi yükselmiştir. Bu tür uygulamaların ülkemizin değişik şehirlerini de kapsayacak şekilde gelişmesi sektörel gelişime katkıları olacaktır.
Küresel platformda yaşanmakta olan değişme ve gelişmelerin, mevcut yüksek teknolojilerin yarattığı imkanların sonucunda tüm sektörlerle ilişkide bulunan bir sektör olan taşımacılık sektörü ve bu sektörün bir parçası olan havayolu taşımacılığında serbestleşme hareketleriyle desteklenmiş özelleştirme uygulamaları özellikle ülkemizin içinde bulunduğu gelişim süreci göz önüne alındığında büyük önem taşımaktadır. Sektörün dünyada ve ülkemizdeki seyri yakından incelenmeli, işletmeden işletmeye farklı özelleştirme modellerinin uygulanabileceği göz ardı edilmeden ülkemize, sektörümüze ve sektörümüzü oluşturan işletmelere daha rekabetçi yapıla kazandıracak uygulamalar vakit kaybetmeksizin devreye sokulmalıdır.
Dr. Tarık Birgören
İÜ ULYO Öğretim Görevlisi