“Gül gibi kızım, iki lisanım var, üstüne bir de üniversite diploması, kalkıp nakliye şirketinde çalışacağım, yok ya…”
Başlığa bakıp da sakın cinsiyet ayrımcılığı, feministlik falan yapacağımı sanmayın. Sadece sizin aranızdan bir arkadaşınız, “üniversitedeki kız arkadaşlar, bu sektörde kadınlara gelecek var mı diye soruyorlar. Biraz kendi yaşamınızdan örnekler verseniz .. ” diye önerdiği için yazdıklarımı okumak üzere bayan arkadaşların da ilgisini çekmek istedim.
Size biraz iş yaşamındaki 17 yıllık öykümü anlatmak ve “bizim zamanımızda “diyecek kadar aramızda bir nesil farkı olduğu için dinazorus tavsiyelerde bulunmak istiyorum. 1982 yılında Avusturya Lisesi Ticaret bölümünü; 1986 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdim. O yılların gözde mesleği olan bankacılık sektöründe iş aramaya başlamıştım ki, bir gün bir akrabam çıka geldi ve “senin için bir iş görüşmesi ayarladım” dedi. “Hangi banka dedim?” Ne bankası, görüşmen bir nakliye şirketiyle, Avusturya lisesi mezunu birini arıyorlarmış, cevabı alınca çığlıklar atmaya, asla gitmem demeye başladım. Gül gibi kızım, iki lisanım var, üstüne bir de üniversite diploması, kalkıp nakliye şirketinde çalışacağım, yok ya! demem maalesef fayda etmedi. Çok ayıp olurmuş, benim adıma söz vermiş, iki saatimi ayırsam ölmezmişim ya, vıdı vıdıları arasında, öldürücü darbeyi vurdum ve “yalnız gitmem, sen de geleceksin, kim bilir kiminle görüşeceğim, asla yalnız gitmem” dedim.
Ertesi gün Kabataş set üstünde deniz manzaralı şirin bir ofisin kapısından girince, aaa o da ne, santralde oturan bizim okuldan. İki masa ileride gene bizim okul hem de benim dönemimden Mustafa ve randevum olan kişi, gene bizim okuldan üstelik okulun fotoğrafçısı; Lütfi Aygüler. Meğerse firmanın hem ortağı hem de genel müdürüymüş.
İki saatlik yarı sohbet yan mülakatta, şirketin alman ortaklı bir şirket olduğunu, bu sektörün önünün çok açık olduğunu, çünkü Özal le başlayan Türkiye’nin kapılarını dış dünyaya açma furyasının nakliye sektörünü nasıl geliştireceğini ve sektörün benim gibilere ihtiyacı olduğunu ballandıra ballandıra anlatan sayın Aygüler, sanki ben bu sektörün gelişmesi, büyümesi benim kararıma kalmış gibi bir his uyandırdı bende. E tabi ki ülkenin bana ihtiyacı varsa ben de bu fedakarlığı yaparım diyerek, teklifi kabul ettim.
Bana önerilen pozisyon, müşteri temsilciliği olmakla birlikte, 12 kişilik şirket ne olacak ki, müşteri temsilciliği yanında santral operatörlüğü, sekreterlik, hatta biraz da karayolu departmanında evrak da yazı verirsin artık. İşte böyle başladı bu sektördeki yaşantım.
Şirket büyüdükçe ben büyüdüm; Ben büyüdükçe şirket büyüdü ve hava kargo departmanını da kuralım; tır+uçak servisini de başlatalım; denizyolu ile de taşıma yapmamız lazım; 100 küsur kişi olduk insan kaynakları departmanını kuralım, yönetim kalitesini iyileştirmemiz lazım, toplam kalite çalışmaları başlatalım, bu Almanlar da Türkiye’de yatırım yapmak istiyorlar, onlardan ayrılıp kendi şirketimizi kuralım, holdingleşelim, lojistik depo açalım derken geçti 17 yıl. Bir baktım ki; $ 40.000.000 cirosu, 195 kişilik kadrosu olan bir şirketin ortağı ve CEO’su oluvermişim.
17 yılda bir şirkette geçer mi, ne sıkıcı demeyin. Geçti işte. Ama o şirket, sanki 10 farklı şirketmiş gibi geldi bana. Sürekli değişim, sürekli gelişi halinde olunca insana yaptığı iş hiç de sıkıcı gelmiyor. İşte böyle bir yaşam tünelinden geçmiş bir iş kadını olarak (ohhh feministliğimi yaptım işte.. )
Sizlere bazı tavsiyelerim olacak; Benim hayatımdaki en büyük keşkelerden biri; üniversite yıllarımda iş hayatına atılmamış olmak. Okuma ile çalışmayı birlikte götürmeyi sadece maddi durumu güçsüz olan kişilere has sayan ailem benim okul yıllarımda çalışmama izin vermedi; Halbuki, o yıllarda değişik sektörlerde, farklı departmanlarda kısa da olsa çalışsaydım, iş yaşamına ilk başladığım günlerde yaşadığımız zorlukları daha çabuk atlatır ve daha bilinçli olabilirdim. Size tavsiye; yaz aylarında mutlaka çalışın; Hatta çalışmanın yanı sıra imkan bulursanız yurtdışı kamplarına gidin. Değişik ülkelerin farklı kültürlerinden insanlar tanımak, onların yaşam alışkanlıklarını öğrenmek, yarın global dünyanın bir iş insanı olarak, global müşterilerin sizden beklentilerini daha kolay algılamanıza ve daha kolay adapte olmanıza imkan sağlayacak.
İkinci tavsiyem ise üniversiteyi bitirdikten sonra başlayacağınız ilk iş yerinde en düşük pozisyondan çalışmaya başlamanız. Sakın olaki müdür olmak istiyorum diye ısrar etmeyin. Değerli genç arkadaşlarım, unutmayın ki önümüzde uzun bir iş yaşamı var ve müdür olmak, genel müdür olmak, patron olmak için hep fırsatınız olacak. Ama eğer tepede bir pozisyonda çalışmaya başlarsanız, geriye dönme fırsatınız hiç olmayacak ve bir gün bir şirketin tepe yöneticisi olduğunuzda, alt pozisyonlarda çalışan ekibinizin beklentilerini ve işlerini algılamakta çok zorlanacaksınız, ne gibi hatalar yapabileceklerini tahmin edip, önlem alamayacaksınız, çünkü siz hiç o basamakları kullanmamış olacaksınız… Benden size iki tavsiye ister kullanın ister kullanmayın, seçenek size ait… Başka bir sayıda görüşme ümidiyle… Hoşça kalın, sevgiyle kalın ..
Selma Akdoğan – BALNAK CEO