İlk Türk forwarder olan KTT konteyner taşımacılık A.Ş.nin sahibi Sibel Metin Ney ile görüştük. Sanatçı bir aileden gelen Sibel Hanım’la sektöre girişi, KTT’nin doğuşu ve global kriz ile ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…
Bizlere firmanız, KTT Konteyner Taşımacılık A.Ş nin doğuşundan bahseder misiniz?
KTT bundan 21 yıl önce doğdu. O zamanlar chartering yapan bir firmada çalışıyordum. Bir gün Japonya’da bulunan acentemizden bir “House BL” geldi. Firmada herkes ilk defa karşılaşmıştı böyle bir belgeyle. O yıllarda forwarder kelimesi bir yana, konteyner kelimesi bile sektöre yabancıydı.
Yükün geldiği armatör firmayı aradım ve bu belgeyi sordum. Onların cevabı da bizleri şaşırtmadı. Böyle bir belgeye ihtiyaç yoktur gelin yükünüzü çekin dediler. Bunun üzerine gidip biz gerekli işlemleri yaptık. Sonrasında aynı belge ile gelen müşteriye biz de armatörden aldığımız cevabı ilettik. Buradan bakıldığında yanlış olarak görülse de o zaman için bilmemekten kaynaklanan bir durumdu. Fakat bu işlemden sonra ben bunun peşini bırakmadım. O yıllarda kullanılan teleks ile neredeyse her gün Japonya’da bulunan acente ile yazışarak ben bu işi öğrendim. Yani bir forwarder ne yapar bunu öğrendim kısacası. Sonrasında da bu firmadan ayrıldım ve uluslararası bir forwarderın Türkiye temsilciliğini alarak bir masa, bir kasa hesabı bu işe başladım. Bu işe başladığımda o yıllarda bu işi yapan temsilcilikler bir elin parmağını geçmeyecek kadardı ve bu firmalarda yurtdışındaki merkezlerine kabul yeri görevi görmekten öteye gidememiş firmalardı. Bu işi layıkıyla yaparak bu boşluğu doldurabileceğimi düşündüm ve alanındaki ilk Türk firmayı kurmuş oldum. Sanırım başarılı da oldum.
Her yeniliğin biraz sancılı olacağını düşünürsek ”Forwarder” anlayışı yerleşene kadar müşterilerden, armatörlerden ne gibi tepkiler aldınız?
Piyasa ilk başta kabul etmek istemedi. Özellikle armatörler ” size ne gerek var ” gibi bir yaklaşım takındılar. Müşterilerinde yaklaşımı bunlardan pek farklı değildi açıkçası. Fakat dünya bir tarafa dönerken, böyle bir sektördeyseniz ister istemez buna ayak uydurmak zorundasınız. Türkiye ‘ de de er ya da geç bunun olması kaçınılmazdı. İlk başta, armatörlerin hatası bizleri müşteri olarak görmek yerine rakip olarak görmeleriydi. Uzun bir süre bu yargı sürdü ve bu süre boyunca da bizler armatörlerle rekabet etmek zorunda kaldık. O dönem için piyasanın daha çok nakit çalışıyor olması bizim bu rekabette var olabilmemizi sağladı. Maalesef bu gün için bu pek geçerli değil. Nakit akışınızın o döneme nazaran az olmasından ötürü finansal yükünüz daha ağır ve her şey kağıt üstünde, uzun vadeli çalışıyorsunuz genelde. Konumuza dönecek olursak, bu yanlıştan armatörler döndüler ve forwarder ile sıkı işbirlikleri içine girdiler. Forwarderleri müşteri olarak görmelerinin onların da yararına olduğunu gördüler. Müşteriler açısından bakarsak ise; bu gün direk armatörlerle çalışan müşteri sayısı neredeyse forwarder ile çalışanların sayısına eşit. Bu da ilk yıllardaki önyargıların artık tamamen yıkıldığını gösteriyor. Ben bunu şuna benzetiyorum; nasıl seyahat acenteleri paket tatil programları sunuyor, bizlerde paket taşıma programları sunuyoruz onlara. Hem hizmet hem de fiyat kalitesi olarak avantajlı duruma geçiyorlar.
Sizin de ilgi çekici bir kariyer hikayeniz var, bir kez de sizden dinleyebilir miyiz?
Sektöre girişim tamamen bir tesadüf fakat benim hep söylediğim bir cümle vardır. Şans bir tren gibidir; bazen gelir, siz geldiğini fark etmezsiniz ve gider. Bazen gelir önünüzde durur, siz yine farkında değilsinizdir ancak birileri sizi iterek trene bindirir. Üçüncüsü ise benim hikayeme benziyor; tren gelir, geldiğini görürsünüz fakat durmaz gitmeye devam eder ve siz koşarak kendinizi trenin içine atarsınız.
Ben yatılı okulu burslu olarak kazandım ve bunu korumak için çok çalışmam gerekti. Tıp Fakültesi istememe rağmen Ankara Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatını kazandım. Burada okurken sınavlarını kazandığım Bayındırlık Bakanlığı Mütercim kadrosunda rehber olarak çalışmayı, üniversite hayatım boyunca sürdürdüm. Derken bir gün bir arkadaşımın gösterdiği “Rusça bilen eleman aranıyor” ilanını aradım ve görüşmeye gittim. O dönem için Rusça bilen eleman sayısı oldukça azdı. Rusça konuşmak siyasi anlamda bir suç unsuru olarak bile algılanabiliyordu. Görüşmede firmanın chartering yapan uluslararası bir nakliye firması olduğunu öğrendiğimde açıkçası pek de ilgimi çekmedi. Fakat önerdikleri ücret eski işimden kazandığımın dört katıydı ve doğal olarak ben bu işi kabul edip, Uzakdoğu Departmanı Müdür Muavini olarak işe başladım. Daha önce anlattığım forwarder işi ile karşılaşmam ve öğrenmem de yine bu firmada olmuştur.
Son dönemde çıkardığınız bir de albüm var, bahsetmek ister misiniz?
Evet, sanatçı bir aileden geliyorum. Babam tiyatrocu, ağabeyim ise İzmir Devlet Senfoni Orkestrasında çalışıyor. Ben de müzikle iç içe büyüdüm. Önceleri kendi kendime yaptığım çalışmaları, sonraları kaybolmasın diye stüdyoda kaydetmeye başladım. Bunun sonrasında ise biriken bestelerimi, özellikle eşimin baskısıyla bir anı niteliği taşıyacak albümde birleştirmeye karar verdim. Kesinlikle bundan satış geliri gibi bir beklentim olmadı. Dediğim gibi yalnızca anı niteliği taşıyan bir çalışmaydı ve belki de bir çocukluk hayalinin gerçekleşmesiydi. Maalesef bu bile rakiplerim tarafından olumsuz anlamda çok defa kullanılmaya çalışıldı. Bu nedenle gazetelerle bu konuyu konuşmayı bıçak gibi kestim.
Firmanızda global krize karşı ne gibi önlemler aldınız?
Biz birçok firmanın aksine tek bir konuda uzmanlaşmak yerine bunu birçok alanda yapmayı tercih ediyoruz. Bu bizim her zaman bir B planımızın olasılığını sağlıyor. Çünkü Türkiye ‘ de faaliyet gösteriyorsunuz ve burada ekonomi de siyaset de günlük değişebiliyor. Bu da sizi her zaman bir alternatif yaratmaya itiyor. Ayrıca uzun yıllardır sektörde edindiğimiz tecrübelere dayanarak kriz öncesinde bazı öngörülerde bulunduk ve bunlar ışığında bir takım önlemler aldık. Bu önlemleri kimi müşterilerin elenmesi ve yeni alanlardan ziyade mevcut alanlarda güçlü işbirlikleri kurmak olarak iki ana kısımda özetleyebiliriz. Bu öngörülerimizin ne kadar doğru olduğunu kriz dönemindeki başarımızla tekrar görmüş olduk. Herkesin küçülmeye gittiği, ofis kapattığı ve elemanlarını işten çıkardığı bir dönemde biz yeni ofislerimizi açtık ve takımımıza yeni arkadaşlar kattık. Güçlü finansal yapımız ve doğru stratejilerimiz sayesinde yine bir krizi kayıpsız geçmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Lojistik sektöründe zirveye ulaşmış bir bayan yönetici olarak, sektördeki kadın sayısının azlığını nasıl yorumluyorsunuz?
Ben de bu sektörde olmanın ve özellikle bayan olmamın getirdiği çok fazla zorlukla karşılaştım. Kimi konularda sadece kadın olmam nedeniyle karalamalarla karşılaştım. Fakat nasıl güneş balçıkla sıvanmıyorsa, siz de işinizi iyi yaptığınız müddetçe kazanıyorsunuz. Ben iş yaşamımda hep at gözlüklerimi taktım, etrafıma bakmadan hep ileriye baktım. Çünkü baksaydım beni hiç de mutlu etmeyecek şeylerle karşılaşacak ve belki de buralara gelmemi sağlayan inancımı daha yarı yolda yitirecektim.
Lojistik işinin erkek işi olduğu konusunda büyük bir ” önyargı ” var, bunu değiştirmek, tabuları yıkmak da yine bize bağlı diye düşünüyorum. Ama bunların hepsi zaman ve bilinçlenme ile olacak şeyler. Parlamentosunda dahi kadın sayısı çok düşük olan bir ülkede bu gibi şeyleri beklersek biraz acele etmiş oluruz sanırım.
Sonuçta önyargılar bir günde oluşmuyor. Gelenekler, görenekler, dininiz ve yaşadığınız coğrafya bunun oluşmasında büyük rol oynuyor. Fakat daha önce de söylediğim gibi dünya değişiyor ve buna ayak diremek imkansız. En basiti bir uçağa bindiğinizde geçmişte bayan mesleği olarak görülen hostesliğin erkekler tarafından host adıyla icra edildiğini görüyorsunuz. Sektörümüzde de eğitimli eleman sayısı arttıkça bununla beraber lojistikçi kadınları daha sık göreceğiz.
Son olarak lojistik sektörüne girmeye hazırlanan öğrencilere tavsiyeniz nelerdir?
Bence mezuniyetten evvel staj yapmak çok önemli. Çünkü yapacakları işi daha önceden tanıma ve bu alanda tecrübe edinme şansı bulacaklardır. En basitinden bu işi yapmak isteyip istemediklerini göreceklerdir. İşlerini sevmeleri çok önemli; sevip sevmediklerini görecek ve bunun ışığında kendilerine yeni bir harita çizeceklerdir. Kısacası staj öğrencilerin ufkunu her anlamda açacaktır.
Ayrıca okul ve eğitim mutlaka önemlidir ancak bir yere kadar dikkate alınır. Ben öyle CV’ler gördüm ki, yarın gel başla dedim. Fakat sonrasında iki buçuk ayda yollarımızı zor ayırdık. Evet, okulda aldığınız sektörel eğitim size kapılar açar fakat o kapıdan girip içerde kalabilmek yine size bağlıdır.