F1 dünyasındaki son gelişmeler nelerdir? Birkaç Çalışma grubu fikir birliği ile F1’in seyir zevkini arttırmayı ve daha çevre dostu hale getirmeye çalışıyorlar. Üretici firmaların ve F1 patronlarının bu konudaki yaklaşımları nedir?
Geçtiğimiz yıldan bu yana F1’in imaj anlamında bir tüketim çılgınlığından uzaklaşmaya başladığını görüyoruz. Otomotiv dünyasına önderlik eden üreticilerin çevreci teknolojilerindeki gelişmelerin beraberinde bu trende uyulmaya çalışıldığını görüyoruz. Sonuçta F1 bir spor olduğu kadar bir endüstridir ve bir eğlencedir. Geçtiğimiz sezon otomobillerin dolu depoyla start alıp hiç benzin ikmali yapmadan yarışıyor olması, belki otomobil başına bir yarışta ortalama 10 litre benzin tasarrufu sağladı. Bu sezona baktığımızda F1’in çevrecilik anlamında en büyük yeniliği, kinetik enerjinin geri kazanıma dayalı KERS sistemidir. KERS ve buna benzer teknolojilerin uygulanmaya başlanması F1’in tüketim çılgınlığına karşı enerjinin değerini bilen ve daha az harcama ile bir şeyler ortaya koymaya çalışan bir spor dalı olunması yönünde atılan adımlardan biridir. Özellikle KERS’in önümüzde yıllarda kapasitesinin ve kullanımının artması gündemde. Bu da özellikle 2012′ den itibaren daha az enerji harcayacak ve seyircilerin istediği pist üstündeki çekişmeyi çevreyi daha az etkileyerek gösterecek otomobilleri beraberinde getirecektir.
Bu gelişmelerin F1’i de ayakta tutacağını söyleyebiliriz. Bunun mimarı da sanırım F1’i daha çevreci yapmakta kararlı olduğunu söyleyen Max Mosley’ dir. Baştaki karar vericilerin de tutumu bu şekilde. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mosley’nin F1 takımlarıyla birçok kez karşı karşıya geldiğini, 2009′ da takımlardan çekilme tehditleri aldığını ve hatta 2006′ da 2.4 motorlara geçildiği dönemde de bu takımlardan ciddi tepkiler aldığını hatırlıyorum. Çok sevilen biri olmasa bile kehanetlerinin birer birer gerçekleştiğini gördük. 7 otomobil üreticisinden kala kala 3 otomobil üreticisi kaldı. 12. olan Honda, 12. olan Toyota ve yarış kazanamayan BMW birer birer çekildi. Sonuç olarak üreticilerin de ticari ve tanıtım odaklı bir yaklaşımları var. Williams gibi gerçek işi F1 olan takımlar azdı, aslında şu anda 1990’lardaki gibi fabrika takımlarından garaj takımlarına doğru bir dönüş söz konusu.
F1’in çevre duyarlılığını arttırmak adına takımlar benzin tüketimini de azaltmak istiyorlar. Bu artan maliyetlerle başa çıkmak için takımların ayakta kalmak için başvurduğu bir yöntem mi ya da gerçekten yeşili korumak adına başvurulan ve samimiyetine inandığınız bir yöntem mi? Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Takımların teknolojik ve yenilik olarak, yani keşif anlamında kısıtlanmaktan hoşnut olmadıklarını görüyoruz. Otomobil üreticilerinin F1’e ilgilerinin azalmasındaki neden bu aslında. Uluslararası Otomobil Federasyonu FIA’nın uyguladığı kurallarla ilgili olarak takımların sürekli kazanamamaları değil, F1’in laboratuvar olma özelliğinin sınırlandırılması bunu beraberinde getirdi. FIA’nın “motoring” dediğimiz günlük hayattaki otomobil ve karayolu kullanıcılarına yönelik bölümü spor yönünden çok daha ön planda; ancak, FIA’nın en çok bilinen markası ve ürünü olan F1’in geleceğini sağlamak için mutlaka otomobil dünyasındaki otomobil üreticileri ve sporu bağdaştırmak zorundadır. Biz seyircilerin çok bilmediği bu arka plandaki bu otomobil dünyasındaki aktivitelerini bir şekilde F1 ile bağdaştırmaya çalıştığı için bu kararlar ortaya çıkıyor. FIA, Otomobil dünyası ile sporun genelini birleştirmek zorundadır. Belki bundan 10 yıl sonra pistlerde şimdikinden çok daha çevreci bir sporun yeni nesil araçlarını görebileceğiz. Kişisel olarak FIA’nın tutumunu doğru ve yerinde buluyorum.
Honda F1 Racing takımının, global çevre yardım kuruluşlarıyla birlikte yakından çalışarak Honda’nın çevre ile ilgili benimsediği düzeni dünyanın en yüksek profilli motor sporu alanına da taşımaya çalıştığı bir yaklaşımı vardı. Honda’nın F1′ deki bu yeni girişimi, çevresel problemlere karşı dünya çapında bir bilinçlilik ve ilgi sağlanması hedef1eniyordu. Bunda sizce başarılı olundu mu?
Honda F1 Racing Team’in 2007’de “myearthdream” çıkartmalarıyla yola çıktığı projenin çok büyük başarısızlık olduğunu söylemek gerekiyor. Aslında onlar da “google earth” ile bir sponsorluk anlaşması için böyle bir konsepti seçtiler. Bir F1 takımının çevreci olmak adına araçlarında tüm sponsorların logolarını çıkartıp araçlarına bir dünya resmini uygulaması ve araçlarını yeşile boyamak açıkçası bana çok samimi ve gerçekçi gelmedi. Konsept olarak iyi olsa da, bir sponsorluk anlaşmasının gereği olarak bunu yaptılar. Sonra da otomobil başarılı pist sonuçlarını alamaması ve söz konusu sponsorluk anlaşmasının yapılamaması takımın pistlerden geri çekilmesiyle sonuçlandı. Aslında projenin lanse edilişi açısından bakıldığında çevresel anlamda bir farkındalık yaratıldığını söyleyebiliriz. Pist sonuçlarına yansımaları mümkün olabilseydi, çok daha ses getirmiş olabilirdi. En azından F1’in de çevreci olması adına bir algı yaratılabilmişse, bw1un olumlu bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Aracın yavaş kalması ve podyuma çıkamaması projeyi başarısızlığa ittiğini söyleyebiliriz.
Büyük ve güçlü motorlar, yüksek desibel, yüksek devir, yüksek tork, .. Bütün bunlar usta pilotların adrenalin dolu bir kapışması, etkileyici tasarım ve diğer teknolojilerle birleştiğinde F1 sporunu meydana getiriyor. Önce VlO’ların yanında zaten sinek vızıltısı gibi kalan VS’ler geldi, sonra da V4’lerle motor sesi daha da inceldi. Şimdi motorlar küçülürse eskisi gibi F1’in anlamı kalır mı, F1’in ruhu ölür mü? Çevreyi korumak bu araçlara mı kalmış? Siz ne düşünürsünüz?
F1 doğal olarak herkes için benzer bir anlam ifade ediyor: hız, cesaret, adrenalin, en hızlı dönülen virajlar, en fazla ses çıkaran motorlar, teknoloji ve harcanan yüksek paralar … Bunların büyük bir kısmı her geçen gün azalıyor. İşte Vlü’ dan V8’e düşülmesi, sonra yine 1.6 turbo-şarjlı motorlara dönüşmesi gibi F1 otomotiv dünyasının ve küresel şirketlerin ekonomilerinin gittiği yönde ilerlemezse zaten bir süre sonra kaybedecek. 2 ay önce araştırma yaptığımda 2.4 litre V8 motorlu bir aracın dünya üretimini bulamadım. Bu da bir süre sonra ister istemez üreticilerin çekilmesine neden oluyor. Her ne kadar biz fanlar bunu sevmesek de 2013 için otomobillerin 2.5 – 3 saniye içerisinde olacakları söyleniyor. Bu gözle görülebilecek bir fark değil. Hızların azalması doğal olarak biz “Petrol Kafalı” fanlar için kötü bir gelişme olsa da, gidilen yönün F1’in ayakta kalması için kendi kendisini yok etmesi adına doğru olduğunu düşünüyorum. Bu, İstanbulpark’ın ünlü 8. virajında 265 km hızla dönen 3 otomobil mi görmek istemekle, 260 km hızla dönen 13 otomobil mi görmek istemeye geliyor. Bir süre sonra bu takımların azalıp azalıp yok F1’i yok etmeye başlaması riski bile var. Gözle görülemeyecek kadar ufak farklarla F1’in yavaşlamasını çok zararlı bulmuyorum.
Sizce bu gelişmeler fanların ve F1’i takip edenlerin tatminsizliğine neden olarak F1′ e olan ilgiyi azaltabilir mi? Bu da otomobil üreticilerinin ve F1 endüstrisi içindeki diğer oyuncularının üzerinde pazarlama stratejileri açısından baktığımızda zincirleme bir etki yaratabilir mi?
Ben bunların çok büyük etki yaratacağını düşünmüyorum. F1 fanları aslında F1’in ihtişamıyla, harcanan paralarıyla, ulaştığı hızlarla, limitleri zorlamasıyla, motor sesleriyle ilgileniyorlar; ama, gerçekten insanlar kafa kafaya giden Vettel – Alonso çekişmesini izlemek için oraya geliyorlar. Şu anda F1’in en çok şikayet edilen kısmı geçişlerin olmaması. Hiç kimse bu otomobilin 3 litre VlO motordan 2.4 litreye düştü; bu otomobil 900 beygirdi, 750 beygire düştü diye şikayet etmiyor. En çok şikayet edilen kısım pist üzerindeki rekabetin ve spor kısmının düşük düzeyde kalmasıdır. Onun için F1 pist üzerindeki heyecanı, o modern zamanın gladyatörlerinin savaşını sürdürdüğü sürece bu önemsenmeyecek bir fark yaratır.
Otomobil üreticilerini bu yaklaşımın neresinde görüyorsunuz? Gerçekten F1’in söz konusu taraf1ara para, prestij ve teknoloji sağladığını ve F1 sıralama başarılarının / başarısızlıklarının ve çevre politikalarının binek otomobil satışlarına yansıdığını düşünüyor musunuz?
Eskiden “Pazar günü yarış kazan, Pazartesi günü sat!” politikasıyla F1 dünyasına giren birçok oyuncu vardı ve bunların da çok kalıcı olduklarını söylenemez. Bir pazarlama yöntemi veya bir firma stratejisi olarak F1 seçilir, belirli hedef1er konur; bu hedef1ere ulaşıldığında veya tamamen başarısız olup bu hedef1ere ulaşılamadığında firmalar çekip giderler. Bu döngü bu şekilde devam ediyor. Ben bu çevresel yaklaşımın en azından şimdiye kadar F1 ile hiç ilgilenmemiş firmaları belki motor anlamında çekebileceğine inanıyorum. F1, bir firmanın günlük hayata ürün olarak sunabileceği bir ürüne fayda sağlayabilecek bir laboratuvar ortamı sağlarsa çok daha çekici olabilir. Şu anda bambaşka bir motor üretilecek. Bunun üzerine bütün otomobil üreticileri beyaz kağıdı aldılar ve herkese açık olarak aracın motorundan dış tasarımına kadar aracı sıfırdan yaratmaya ve planlamaya başlayacaklar. Mercedes ve Ferrari’nin itirazlarına rağmen, sıfırdan başlanması başka firmaların da ilgisinin çekebilir. KERS, Hibrid teknolojisi, turbo-şarjlı motorlar, ve yeni yakıt enjeksiyon teknolojisi gibi ..
Teknolojileri F1 ‘de kullanmanın üreticileri çekebileceğini düşünüyorum. F1 sıralama başarılarının / başarısızlıklarının yansımalarını görüyor musunuz?
2000 yılından beri peş peşe 5 yıl şampiyon olan Ferrari’nin satışları 10 üzerinden 3’ten 5’e çıkmadı. Aynı dönemde Schumi’nin egzoz dumanını koklayan Mercedes’in yıldızı istenmedi. Henüz bir başarı elde edememiş BMW’ nin satışları ise hiçbir zaman dibe vurmadı. Mutlaka micro anlamda ufak değişiklikler vardır; ancak, bu açıdan bakıldığında firmaların imaj konusu çok önemlidir diye düşünüyorum. , Günlük hayatta Mercedes’ in bozulmayan otomobil imajı vardır. Bununla paralel olarak Honda’nın sürekli arkada kalması, motor patlatması ister istemez firma imajını olumsuz etkiliyor diye düşünüyorum. Satışlara etkisi belki de %1’dir; ancak eskiden olduğu gibi “Pazar günü yarış kazan, Pazartesi günü sat!” durumu çok fazla hissedilir değildir. F1’in artık eskisi kadar binek araç satışlarına yansımaları yok. Daha çok WRC Ralli otomobillerinin etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Şu anda ralli parkurlarında, şu anda yolda kullandığınız Citroen C4’ün bir hızlısı yarışıyor. F1’in imaj açısından bir getirisi olduğunu düşünüyorum.
F1′ deki söz konusu motor, fren, sürücü emniyeti, lastik ve yakıt konusundaki teknolojik uygulamaların hangileri ve ne kadarı diğer binek ve çekici araçlarda kullanabiliyor?
Günlük hayatta kullanılabilecek teknolojilerin yarıştırılmasına yönelik bir eğilim var. F1 otomobillerindeki gelişmeleri ve yenilikleri yollarda çok daha fazla görebileceğiz. Özellikle spor otomobillerde F1 ile teknoloji kullanılıyor, Ferrari’nin bundan 20 yıl önce geliştirdiği direksiyondan vites değiştirme sistemi, karbon seramik fren uygulaması vs. Bu yenilikler çoğunlukla spor otomobillerde olsa bile, o teknolojinin kullanımı yaygınlaştıkça ve maliyetleri düştükçe yollarda gördüğümüz günlük otomobillere de geçiş devam edecektir. Özellikle lastik, yakıt ve yağ üreticileri (yan sanayi üreticileri) için bundan çok daha fazla söz edebiliriz. Ferrari’nin yarıştırdığı ve sattığı otomobiller konsept olarak her ne kadar birbirine yakın olsa da, aynı şeyden Mercedes ve Renault olarak söz etmek zor. Onlar da F1’deki Ar – Ge çalışmalarından faydalandıkları için bu sporun içerisindeler. Onun dışında lastik, yakıt ve yağ firmaları F1 pistlerini doğrudan doğruya bir laboratuvar olarak kullanabiliyor. Performans ve üst limitleri F1 otomobilleri ile test edebiliyor. Bridgestone 1997’de F1’e girdiğinde neredeyse kimsenin bilmediği bir markaydı. Şu anda F1 sayesinde herkesin duyduğu bir marka haline geldi. Lastikteki durum biraz daha farklı, birinci olan pilot da sonuncu olan pilot da aynı lastiğe sahip olabiliyor. F1’in esintilerini iyi ve doğru kullanan firmaların her birinin bununla ilgili mutlaka bir kazancı olmuştur.
Yayınlanan çevre raporlarında özellikle yarış dışındaki tüm sezon boyunca hazırlık ve araç geliştirme süreçlerindeki karbon salımının tek bir yarıştaki karbon salımından çok daha yüksek değerlerde olduğu söyleniyor. Sizce bu konuda neler yapılabilir?
Karbon salımı ile ilgili çalışmayı F1 takımlarından McLaren yaptı. Yayınlanan çevre raporlarında özellikle yarış dışındaki tüm sezon boyunca hazırlık ve araç geliştirme süreçlerindeki karbon salınımının tek bir yarıştaki karbon salınımından çok daha yüksek değerlerde olduğu doğru bir yaklaşım olabilir. Ben hep şunu söylüyorum; F1’in aslında en değersiz kısmı pazar günü izlediğimiz 2 saatlik yarıştır. Oraya gelinene kadar 2 haftalık, 3 haftalık hatta 1 yıllık bir hummalı bir hazırlık aşaması var. Biz aslında buz dağının üst kısmını izleyip keyif alıyoruz; ama beni büyüleyen yanlarından bir F1’in arkasındaki endüstri ve lojistiği. Bir ülkeden bir ülkeye sen uçakla ve bir bavulla gidemezken, otomobillerin oraya senden önce gidiyor olması. Bütün bunların hepsi çok büyük bir lojistik mücadelesi.
F1’in eleştirildiği nokta takımlarının sekiz ay boyunca dünyanın çeşitli yerlerine yapılan o lojistik mucizesi yolculukları ya da Bahreyn gibi kilometrelerce uzaktaki bir noktaya test yapmaya gitmeleridir. İki saatlik yarış değil de o yarışın öncesindeki süreçler sorgulanıyor.F1 çok yoğun yakıt tüketimine gereksinimi olan bir yarış türü. Siz ne düşünüyorsunuz?
F1 yönetimi de maliyet açısından da bunu önlemek için yakın bölgelerdeki yarışları birbirine bağlamak için bunları peş peşe yarış takvimine alıyor. Zaten Malezya-Çin, Singapur- Japonya yarışları beraber olacak şekilde planlanıyor. Burada ticari faaliyette bulunan her firmanın bir karbon salımı ve çevreyi kirletmesi söz konusu. Sadece F1 çok daha fazla göz önünde olduğu için çok daha fazla dikkat çekiyor ve konuşuluyor olsa bile bu herkesin bilinçlenmesi gereken bir konu. F1’de sezon boyunca 900bin litre, sadece İngiltere’ de 1 yıl boyunca 54milyar litre yakıt kullanılıyor. Dünya genelini düşündüğünüzde bunun çok küçük bir değer olduğunu görebilirsiniz. Bence, F1 dünyası yavaş yavaş daha da bilinçleniyor. Büyük takımların bile karbon emisyonlarını azaltmak, daha az insanla ve daha az sürede çalışarak otomobil üretmek, daha az test yapmakla sadece maliyetleri düşürmek açısından değil çevresel zararları düşürmek için girişimde bulunuyorlar. Bunun gerçek hayatta fark edebilecek bir etki yaratabileceğini söylemek zor; ama imaj anlamında girişimde bulunulması bir motor sporu açısından olumlu bir gelişmedir diye düşünüyorum. Bunun günlük hayatta hissedilmesi o kadar zor ki, F1’in yarattığı kirlilik, insanların yarattığı kirliliğin yanında bahsedilecek kadar büyük değil.
Otomobilleri güneş enerjisiyle hareket ettirmek ise zaten var olan Formula G’nin gün demi. Biraz da bundan bahsedebilir misiniz?
2005′ ten bu yana TOSFED ve TÜBİTAK olarak beraber çalışıyoruz. Aslında onlar da F1’le gelen rüzgarla harekete geçtiler. Kendi aralarında çalışmalarda bulunsalar bile Türkiye çapında ilk yarışı 2005’te İstanbulpark’ta beraber yaptık. Ondan sonraki yarışı da aynı yerde yaptık. Ondan sonraki yarışlar İzmir Pınarbaşı’nda yapılıyor. Sonuçta TÜBİTAK ve üniversitelerle çalışmış olmaktan mutluyuz, teknolojik olarak katkıda bulunmuyoruz; ama adil bir yarışın olması için destek oluyoruz. Buna gerçekten değer veriyoruz. Bir hafta boyunca bir yıllık emeğin ürünü olan otomobillerin yarışıyor olması, 35 km hızda da olsa mutluluk verici. Projeyi biraz daha geliştirmek için TUBİTAK’la olan görüşmelerimizi sürdürüyoruz.