Merhaba Derya. Bize kendinden biraz bahseder misin?
Merhaba. 1995, İstanbul doğumluyum. Horev lisesinden mezun oldum, 2013 yılında bu bölüme başladım; yani lojistik eğitimimin 9. yılındayım diyebilirim 🙂
Klişe aslında ama sormadan edemeyeceğim bir soru geliyor. Seni erasmus programına iten şey neydi?
Küçük yaşımdan beri yurtdışını hatta özellikle Avrupa’yı gezmeyi çok isteyen biriydim.Yani kesinlikle yabancı ülkelere, kültürlere ve dillere karşı olan ilgimin beni erasmus programına iten şey olduğunu söyleyebilirim.Zaten Üniversitesi tercihimi yapmadan önce bölümün değişim programına ve anlaştığı ülkelere bakarak tercihlerimi sıralamıştım.
O zaman hazırlık kısmıyla başlayalım. Sınava nasıl hazırlandın ve okulun sınavı nasıldı, bize biraz anlatır mısın?
Yabancı dillere ilgim olduğunu söylemiştim ve değişim programından yararlanmayı çok istiyordum. Bu yüzden işimi şansa bırakmak istemedim. Bir yıl İstanbul Üniversitesi’nin hazırlık bölümünde İngilizce eğitim aldım. Benim için çok verimli bir yıldı. Sadece bu bir yılın erasmus sınavında başarılı olmak için yeteceğine inanıyorum
Sınav bitti sonuçlar açılandı. Geldik ülkeler kısmına. Portekiz’i seçmende özel bir neden var mıydı ya da seçimindeki kriterler nelerdi?
Önceki soruda belirttiğim gibi üniversite tercihimi yaparken zaten okulun anlaştığı ülkelere bakmıştım ve istediğim ülkelerden biri zaten listede vardı. Benim için Güney Avrupa ülkesi olması bile yeterli bir sebepti.
Gelelim en keyifli kısma. Malum çoğu öğrencide başka bir ülkede yerleşik duruma gelmek ve yapabilir miyim korkusu bulunuyor. Bize erasmustaki ilk gününü anlatır mısın?
30 ağustos 2015 günü, öğleden sonra orda olmuştum. Okulun görevlendirdiği biri –Sofia- beni havalimanından alıp kalacağım yere bırakmıştı. Orda görevli kişi de bana çevreyi gezdirmişti. Ertesi günün sabahı Portekizce dil derslerim başlayacaktı. Sabah erken saatte Sofia gelip beni alıp okula götürmüş, bütün birimleri, kantini, yemekhaneyi ve kafeleri gösterip, derse bırakmıştı. Sanırım en heyecanlı kısmı da bundan sonra başlamıştı:)
Portekizdeki insanların sana karşı tutumu nasıldı?
Portekiz’deki insanlar aslında Portekiz’i yaşanabilir kılan en büyük etkenlerden biriymiş. Bunu orda geçirdiğim 10 ayda çok iyi anladım; çünkü çok sıcak, kibar, yardımsever ve güler yüzlü insanlar. Türk olduğumu duyduklarında şaşıranlar çok oldu; çünkü o milletle pek fazla ilişkimiz yok, en az Türkün yaşadığı Avrupa ülkesi. Hatta birçok arkadaşımın tanıştığı ilk Türk’tüm diyebilirim:)
Türk’üz sonuçta en önem verdiğimiz şeylerden biri de gittiğimiz ülkenin mutfağı. Zorlandın mı? Bizim mutfağımızla çok farklı mıydı?
Bizim gibi tatlı seven bir millet. O kadar lezzetli tatlıları var ki 10 ayda 5 kilo almama neden oldular 🙂 Bu konuda asla bir Almanya olamaz tabii ama aradığınız birçok şeyi bulabiliyorsunuz. Genel de balık başlıca yemeklerinden olsa da benim gibi kırmızı et sevenler için çok çok ucuz olduğunu eklemek isterim.
Erasmus programında aldığın eğitimi nasıl değerlendirirsin? Türkiye’yle kıyasla farklarından bahseder misin?
Benim için en ilginç yanı çok fazla şey öğretmeye çalışmamaları. Dersin ismini duyduğunuzda o dersten ne bekliyorsanız ne eksik ne de fazla onu alıyorsunuz, bilmeniz gereken dışında sizin alanınız olmayan hiç bir ayrıntıya yer yok ve yine bizim bölümle kıyasladığımda çok ilginç ki sadece derste öğrendiklerinizden sorumlusunuz. Buna rağmen çoğu derste başarılı olamadım çünkü farklılığa adapte olmak kolay olmadı. Tabi bir de güneşlenmek varken derse gitmek de çok cazip gelmemişti 🙂 Farklılıklara devam edecek olursak, biz bir programı dinleyerek öğrenmeye zorlanırken onlar bilgisayar üzerinden uygulamalı öğrenme şansına sahipler. Kişinin okul numarası ve şifresiyle her ders kaldığı yerden programa devam etmesi mümkün. Bütün dersler bir konu üzerinden konuşarak, bir üniversiteden beklediğin şekilde, yorumlar ve tartışmalar üzerinden gidiyor. Bizim alışık olmadığımız şekilde olduğu için biraz zorladığını söylemek zorundayım.
Yaşadığın en ilginç anıyı bizimle paylaşır mısın?
İlginç, iyi, kötü bir sürü anı biriktirdim ama sizinle paylaşabileceğim çok fazla aklıma gelmiyor… Mesela çok güldüğüm bir şeyi paylaşabilirim. Portekizce dersi için okula gittiğim ikinci gün tek başıma okula gitmiştim. (Yol boyu kocaman bir parkın içinden yürüyorsunuz, bütün yol yeşil ve herkes sabah 8-9 gibi dışarda spor yapıyor.) Yürürken bir bisikletli genç benim etrafımda dönmeye başlamıştı ve ellerini bırakıp alkış tutarak ‘tu és meu fica’ diye bağırmaya başlamıştı. Defalarca aynı cümleyi tekrar etmişti. Ne dediğini bilmediğim halde çok eğlenmiştim ve o kadar fazla tekrar edince cümleyi ezberlemiştim. Yurda dönünce arkadaşlarıma sormuştum ‘you belong with me ‘ demekmiş 🙂
Maddi açıdan değerlendirmek gerekirse yaşamak zor muydu?
Maddi açıdan bir Kuzey Avrupa ülkesi gibi değildi ama asla Doğu Avrupa ülkesi gibi de değildi ama şunu söyleyebilirim ki bir Portekizli kaç euro’ya kahve içiyorsa sizde o fiyata kahve içiyorsunuz. Türkiye de turistlere yapılan şey orda kesinlikle yok.
Gitmek isteyenlere tavsiyelerin nelerdir?
Gitmek isteyenlere tavsiyem dolu dolu yaşasınlar. Erasmus onlar için asla yurtdışına çıkmışken kaç ülkeye gittikleri ya da ne kadar başarılı oldukları olmasın, o gittikleri ülkenin altını üstüne nasıl getirdikleri olsun 🙂 Ben sadece eğlendim ve onlara da sadece daha fazla eğlenmelerini tavsiye edebilirim. Tabi gitmeden önce o ülkeyi araştırsınlar, ben çok fazla araştırmıştım. Bir de kocaman bir Türk Bayrağı götürmeyi unutmasınlar 🙂
Genel olarak tavsiyelerde bulunmam zor ama Portekiz’e gitmeyi düşünen varsa bana kesinlikle ulaşabilir.
Geleneksel bir soruyla kapatalım. Erasmus senin hayatına ne kattı?
Çok güzel arkadaşlıklar kurdum. Dünyanın birçok yerinden arkadaşım var. Bu çok güzel bir his özellikle de sizi ısrarla davet ediyorlarsa:) Portekiz insanları bizden çok farklılardı. Yaşadığım şehirle karşılaştırdığımda İstanbul’un kargaşasından, stresinden ve hırsından o kadar uzaklardı ki hayatı nasıl güzel yaşadıklarını, nasıl milletçe mutlu olmayı başardıklarını gördüm. Mesela size çok ilginç bulduğum bir olayı anlatmak isterim. Sürekli gittiğimiz için artık tanıdığımız bir kırtasiyenin sahibi dükkanın önünde kahve içiyordu. Almamız gereken şeyler vardı ama öğle saati olduğu için her yer kapalıydı bizde o kadını orda görünce hemen içeri girmiştik. Kadın öğle arasında olduğu için satış yapmayacağını 2 saat sonra gelmemizi söyledi ki biz bir yere gitsek dükkana birini bırakıp ‘müşteriyi kaçırmama’ anlayışına sahip insanlarız. Keyifle oturup bir kahvenin dibini göremeyen bir toplumuz. O insanların bu kadar hırstan uzak olmaları ve mutlu yaşamaları hayata karşı bakış açımı kesinlikle değiştirdi ve doğup büyüdüğüm İstanbul’un asla yaşamak istemediğim bir yer olduğunu fark etmemi sağladı