EKOL LOJİSTİK’in kurumsal değerlerinin temelindeki QHSE Politikalarından bahsedebilir misiniz?
Lojistik sektöründe öncü bir kuruluş olarak müşterilerimizin beklentilerini hızlı ve istenilen şekilde yerine getirmek, sorunlara zamanında ve etkili çözümler sunmak, yenilikleri hızlı ve etkili şekilde süreçlerimize entegre etmek, çalışanlarımızın süreçlerde aldığı rolü etkinleştirmek ve müşteri memnuniyetini en üst seviyede tutmak en temeldeki kalite politikamızdır. Faaliyetlerimiz sırsında çalışanlarımıza ve tesislerimize gelen her bireye emniyetli tesisler, işletme ve çalışma şartları sağlamak, bilinç düzeylerini arttırmak için eğitimler vererek İSG ve Çevre risklerini en düşük seviyeye çekmek, yasal gereklilikleri minimum standartlar olarak kabul ederek yasal ve diğer gereklilikleri yerine getirmek, yaralanmaların, sağlık bozulmaları ve çevre kazalarının önlenmesi için riskleri değerlendirmek, doğal kaynakların azami seviyede kullanılmasını sağlamak ve kirliliği önlemek için aksiyonlar almak, sürekli iyileştirmeyi sağlamak “İSG” ve “Çevre Politikaları”mızın temel prensipleridir.
“Intermodal Taşıma” çözümlerinizin ve blok tren uygulamalarınızın operasyonel süreçlerinden ve çevresel olarak elde edilen sonuçlarından bahsedebilir misiniz?
İlk sefer 2008 yılında gerçekleştirilmiş olsa da; bu uygulamanın fizibilite ve altyapı çalışmaları 2003 yılında başladı. İlk olarak “Mannheim- İstanbul” arasında Balkan ülkeleri üzerinden yapılacak şekilde projelendirilen bu çalışma; gerek güzergah üzerindeki süre, gerekse güvenlik konularındaki belirsizlikler nedeni ile “Mannheim-Trieste” arasında yapılacak şekilde değiştirildi. Avrupa’ da daha önce hiç denenmemiş bu güzergahtaki ilk seferimizi 17 Ekim 2008 tarihinde “Mannheim Dusbahnhof Terminali”nden gerçekleştirirdik. EKOL LOJİSTİK olarak, Avrupa’nın trene binmeye uygun en büyük Mega treyler filosunu kurmayı başardık. Projenin başlamasıyla beraber bazı sorunlar ortaya çıktı. Karşılaşılan ilk sorun, terminallerin çalışma saatleri ve park yerleri ile ilgili idi. Bu sorunu aşabilmek için “Manheim Terminali”nden sonra sırası ile “Ludwigshafen KTL Terminali” ve sonrasında “Worms Terminali” ile çalışmaya karar verildi. Trieste Limanı’nın pazar günü çalışmamasından kaynaklanan gecikmeleri engelleyebilmek için liman yetkilileri ile görüşülerek; limanın pazar günleri de çalışması ve çıkış saatlerinde esneklik sağlanması üzerinde anlaşmaya varıldı. İlk trenlerde yaşanan sürelerin uzun ve belirsizliklerin fazla olması nedeni ile tüm güzergahın aynı lokomotif ile yapılması konusunda İtalyan yetkililerini de ikna ederek “Lokomotion” firmasından hizmet alınmaya başlandı. EKOL LOJİSTİK, blok tren uygulamasıyla; İstanbul’ dan karayolu ile giden bir araca göre 5.000 km; İzmir’ den çıkan bir araca göre 6.000 km, Mersin/ Adana bölgesinden çıkan bir araca göre ise 7.000 km sürüş mesafesini ortadan kaldırmayı başararak, her seferde ortalama 1.600 lt ile 2.000 lt arasında değişen yakıt tasarrufları sağlamıştır.
Intermodal taşımalardaki hedeflerinizi alabilir miyiz?
Intermodal taşımalardaki hedefimiz karayoluyla her karşılıklı seferde yaptığımız 7.000 km’yi 5.000′ e indirerek doğaya verdiğimiz zararı en düşük seviyeye çekerken müşterilerimize de değer katmaktır. 2008 yılının Ocak Ayı ile 2011 Şubat Ayı arasında gerçekleştirdiğimiz seferlerle sağladığımız karbon salınım tasarrufu; 1.290.000 ağaç ya da 3,225 hektar orman alanına eşdeğer seviyede. 2011 başı itibarıyla karşılıklı 4 sefere çıkarttığımız blok trenimizi bu yıl sonuna kadar haftada 6 karşılıklı sefere çıkartmayı planlıyoruz. Böylelikle çevremize verdiğimiz zamanı en düşük seviyeye çekmeyi başarmış olacağız. WWF Türkiye ile sürdürdüğünüz ve bir ilk olan “YEŞİL OFİS” programınızdan ve bunun alt bileşenlerinden bahsedebilir misiniz? “Yeşil Ofis Programı”, “ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi” ne benzer bir sistem kurulmasını içeriyor. Ancak burada yasal yükümlülükler değil, kendi belirlediğimiz hedefler esas oluyor. Hedefleri belirlerken çevreye etkimizin en fazla olduğu noktaları belirledik. Ofislerde en fazla tüketilen elektrik ve kağıt tüketiminin azaltılması ana kriterlerimiz oldu. Hedefimiz elektrik tüketiminin %2, kağıt tüketiminin %5 azaltılması. Bu taraftaki çalışmalarımız daha çok personellerimizin bilinçlendirilmesi üzerine. Eğitimler, öğretici afişler, e- posta yöntemi ile yapılan duyurular bu konuda yol almamıza yardımcı oldular. Bir diğer kriterimiz ise, atıkların %100 “Çevre Mevzuatı”na uygun bertaraf edilmesi. Söz konusu “Ofis” olduğundan çok çeşitli atık üretiminden söz edemeyiz; ancak, pil, kartuş, toner gibi doğaya zararlı etki potansiyeli yüksek atıkların oluşumu ofislerimizde gerçekleşmektedir. Ülke olarak büyük yol kat etmemiz gereken konulardan biri olan atık yönetimi, “AB Çevre Faslı”nın açılması ile “Çevre Mevzuatı”nda büyük değişikliklere neden olmuştur. Biz de söz konusu mevzuatı esas alarak “Hangi atığı ne şekilde bertaraf edersek, doğaya olan etkimizi en aza indiririz.” diye düşünüyoruz ve uygun yöntemlerle atıklarımızı bertaraf ediyoruz.
EKOL LOJİSTİK’in çevre konusunda bu kadar hassas olması müşterileri tarafından daha tercih edilebilir olmasını sağlıyor mu?
Tabi ki çevreci yaklaşımımız müşterilerin tercih aşamasında önemli bir rol oynuyor. Bildiğiniz gibi son dönemde küresel ısınmayla başlayan çevresel kaygılar insanların satın alma öncelikleri arasında ön plana yükseldi. Bu doğrultuda yaptığımız uygulamalarla sektörümüzde fark yaratan şirketlerden biri olmayı başarıyoruz ve bu da müşterilerimizin ve gelecekteki müşterilerimizin dikkatini çekiyor; ancak, biz bu yaklaşımımızı müşterilerimiz için önemli olduğu için değil, şirket olarak çevresel kaygı duyduğumuz için gerçekleştiriyoruz.
EKOL LOJİSTİK olarak çevre konusunda sosyal sorumluluk projeleriniz oldu mu? WWF Türkiye ile gerçekleştirdiğiniz “Türkiye’nin Canı” adlı projenizden bahsedebilir misiniz?
EKOL LOJİSTİK olarak, çevreye oldukça zarar veren bir sektörde çalıştığımızın farkındayız; ancak, ortadan kalkması da mümkün olmayan bu sektörün önemli bir aktörü olarak, “çevreye olan zararımızı nasıl en düşük seviyeye indirebiliriz?” diye düşünmemiz ve bu doğrultuda hareket etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Bu doğrultuda yukarıda da değindiğim gibi bir çok yenilikçi süreç yaratıyoruz. Bunun yanı sıra WWF gibi çevreyi korumak için çalışan bir çok Sivil Toplum Kuruluşuyla çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. Önümüzdeki dönemde gerçekleştireceğimiz bu gibi projeler için de çalışmalarımız sürüyor. Çünkü biliyoruz ki, bu dünya yalnızca bizim değil, bizden sonra gelecek olanların da haklarına saygı duymalıyız. “Türkiye’nin Canı” projesi de yine bu yönde yaptığımız çalışmalardan bir tanesi. WWF Türkiye’nin yarattığı bu proje; 1001 destekçiden 1001′ er TL toplayarak; biyolojik çeşitliliğin insan yaşamı için anlamının ve değerinin anlaşılması, Anadolu’ da geleneksel yaşam biçimleriyle iç içe geçen; ancak, kaybolmaya yüz tutan doğal değerlerin korunması, özellikle kırsal bölgelerde yaşayanların doğadan sürdürülebilir yararlanma biçimlerini benimseyerek yaşam standartlarını iyileştirmesi konularında hayata geçirilecek projelere kaynak oluşturmayı hedefliyor. Biz de başarılı olacağına inandığımız bu projeye ilk katkıda bulunanlardan biri olarak üzerimize düşeni yapmaya çalıştık. Ayrıca mümkün olan her mecrada bu konudan bahsederek duyarlı herkesi bu kampanyaya destek olamaya çağırıyoruz.