Çin, son yıllarda ekonomik arenanın başrol oyuncularından biri haline gelmiştir. Özellikle son yirmi yılda, Çin ekonomisi, gelişmiş sanayi ülkelerinin durgun seyreden ekonomilerinin tersine, çarpıcı bir çıkış yapmış, kayda değer bir büyümeyi gerçekleştirmiş ve dikkatleri üzerine çekmiştir. Çin’in bu önemli büyümeyi gerçekleştirmesi tesadüfî değildir. Çın ekonomisine yansıyan bu büyüme, kökeninde Çin’in gerçekleştirmiş olduğu radikal olarak nitelendirilebilecek siyasi, politik ve yapısal değişimleri ve düzenlemeleri barındırmaktadır.
Çin, 1949-1978 yılları arasında Mao’ cu komünist dönemini yaşamış ve bu dönemin doğası gereği, dışarıya tamamen kapalı kalmıştır. Daha sonra, komünizmin yerini 1979 yılında başlatılan ekonomik yeniden· düzenlemeler sonucunda yavaş yavaş serbest piyasa düzeni, dolayısıyla da kapitalizm almıştır. Böylelikle Çin, tarihinde yepyeni bir sayfa açmış, dünyaya açılma ve dünyayla bütünleşme dönemine girmiştir. Çin Pazarı, kademeli olarak yeni yatırımcılara ve ticaret yapan yabancı firmalara açılmıştır. Dünyanın 500 büyük şirketinden 400’ünün Çin’de yatırımı bulunmaktadır.
2003 yılı verilerine bakıldığında; 438 milyar doları ihracat, 412 milyar doları ithalat olmak üzere Çin’in, 850 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmine sahip olduğu görülmektedir. İhracattaki gelişmeler ve iç talepteki artış ile birlikte Çin’in reel GSMH’ sının 2003 yılında yaklaşık olarak %7 oranında büyüme kaydedeceği tahmin edilmişti. Fakat bu gelişmeler beraberinde beklentilerin çok üzerinde olan %9,1’lik bir büyüme oranını getirmiştir. Çin’in 1978· 2002 yıllan arasında gerçekleştirdiği yıllık ortalama büyüme oranı %8 olmuştur Arka sayfada son yıllarda Çin Halk Cumhuriyeti’nde kaydedilen önemli ekonomik göstergeler yer almaktadır.
Çin’e 820 milyar dolarlık bir toplam yabancı sermaye girişine izin verilmiştir. 2002 yılında da 52,7 milyar dolar yabancı sermaye girişi kaydedilmiştir. Hong Kong, Singapur ve Tayvan’dan gelen sermaye, Çin için yabancı sermaye girişlerindeki en büyük kaynaktır. Bu ülkeleri OECD ülkeleri ve Japonya izlemektedir. Çin’in 2003 yılında yapmış olduğu ihracat %35, ithalat ise %40 artış göstermiştir. Yabancı sermaye akışı ile birlikte iş gücü maliyetinin düşük olması, ithalat üzerindeki korumacı yaklaşımın belirli bir düzeye kadar da olsa sürdürülmesi ve devlet tarafından ihracata uygulanan sübvansiyonlar sanayileşme alanında Çin’in çok hızlı ilerlemesine olanak sağlamıştır. Ülkeye giren yabancı yatırımcıların %70’i imalat sektörüne yönelmiştir. Bununla birlikte ihracatın %90’ı yine aynı sektörde gerçekleştirilmiştir. 1980’li yıllarda kamuya ait işletmelerin imalat sektöründeki payı %76 oranındayken günümüzde bu oran %30’a kadar gerilemiştir.
Sonuç olarak, yaklaşık yirmi yıldır uygulanan devlet politikaları sayesinde yıllık büyüme oranı ortalama %9’a çıkmış ve kişi başı milli gelir beş katı artmıştır. Çin, bu yeni çehresiyle dünya ekonomisinde söz sahibi ülkeler arasına girmiş ve dünya üretiminde belirli alanlarda söz sahibi olma konumuna gelmiştir. Bu gerçeği geçen senelere damgasını vuran birtakım verileri göz önüne alarak daha somutlaştırmak mümkündür. Şöyle ki; bugün dünyadaki klimaların %30’u, kameraların %50’si, beyaz eşya piyasasının ise %20-30’unun Çin markası taşıdığı bilinmektedir. Ayrıca, 5 milyon rekolte ile en büyük pamuk üretim ve tüketimine sahiptir.
2000’li yıllardan bu tarihe kadar Çin ekonomisi % 7·8 aralığında büyümüştür. Bunun yanında örneğin 2001 yılında dünya ekonomisinin yavaş seyretmesine karşın Çin dış ticaret hacmini bir önceki yıla göre % 7 artırmış ve 509 milyar dolar seviyelerine çıkarmıştır. 2005 yılında Çin’in DTÖ’ ye olmasından itibaren Çin’in dünya ekonomisi üzerindeki ağırlığı da artmaya başlayacaktır. Özellikle en güçlü rekabet özelliğiyle emek yoğun ve gelişme kapasitesi yüksek tekstil, konfeksiyon, deri ve kürk, plastik, metal, motosiklet, elektrikli makine ve teçhizat gibi ürünler grubunun büyük ve net bir avantaja sahip olduğu; şu anda rekabet gücü yüksek olmamakla birlikte potansiyel rekabet avantajıyla gıda ve içecek, tütün, kimyasal ürünler, kauçuk sanayi, otomobil ve motosiklet dışındaki ulaşım ekipmanı, kâğıt sanayi ve ofis makineleri grubundaki üretimin orta ve uzun vadede gelişme şansının yüksek olduğu, bununla birlikte Çin’ in rekabet gücünün olmadığı bilinen otomobil üretimi, ilaç sanayi ve petrol işleme ve petrokimya dallarında orta ve uzun vadede gelişme imkânı bulacağı ve rekabet gücünü geliştireceği tahmin edilmektedir.
Çin yukarıda değinilen avantajlarını DTÖ’ ye üyeliğinin getirdiği imkânlar ile geliştirecek, dünya pazarlarına girişte yeni avantajlar elde edecektir. Yakın gelecekle Çin’ in gelişmiş ülkeler pazarında elde edeceği üstünlüğün gözlenebilmesi için Çin’ in ABD pazarındaki etkisinin incelenmesinde yarar vardır.
Örneğin, FedEx ve New York Life İnternational gibi birçok Amerikan şirketi, ABD’nin, Tayland ve Endonezya gibi bölge ülkeleri ile artan ticari bağları bulunan Çin’e karşı bir şeyler yapılması gerektiğini belirtmişlerdir. Washington’daki Ulusal Üreticiler Birliği’nin uluslararası ekonomik ilişkilerden sorumlu başkan yardımcısı Amerika’nın bu gelişmeler karşısında donup kaldığını görmek istemediklerini dile getirmiştir.
Çin’in eskiden olduğu gibi yalnızca ABD gibi süper güçlerle olan ilişkilerini yalnızca bu ülkelerle sağlam tutmak gibi bir anlayışı terk ettiğini; Latin Amerika, Afrika ve dünyanın başka bölgelerindeki diğer ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmek niyetinde olduğu görülmektedir. Yeni yönetim, bu anlayış doğrultusunda hareket etmek suretiyle Çin’in bütün ülkelerle olan ilişkilerini iyi bir noktada tutmaya gayret etmektedir. Bu yeni anlayışa göre, Çin, küresel nüfuzunu artırmak için varlığını her yerde hissettirmek durumundadır.
Türkiye – Çin İlişkileri
Türkiye ile Çin arasındaki ticaret hacmi giderek artmaktadır. Örneğin, 2002 yılındaki ticaret hacmi 2001 yılına göre %52,3 artış göstermiş ve 1,38 milyar dolar olmuştur. Bu çerçevede Çin’in Türkiye’ye yönelik ihracatı da %62 oranında artış göstermiş ve 1,08 milyar dolar olmuştur. Yine Çin’in Türkiye’den ithalatı ise %25 oranında artış göstermiş ve 288 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 2003 yılına gelindiğinde ise Çin ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi %88 oranında artmış ve 2,6 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Çin’in Türkiye’ye ihracatı %89 oranında artmış ve 2,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Ticaret açığı ise Çin’in lehine 1,5 milyar dolardır.
Türkiye Çin’e başta demir çelik ürünleri olmak üzere bakır ürünleri, sentetik suni devamsız lifler, tuz, kükürt ve çimento satmaktadır. Bunun yanında son yıllarda ham mermer, inşaat malzemeleri, lüks deri ve kürk ürünleri, ev cam ürünleri, ağaç ürünleri ihracatında artış gözlenmektedir. Buna karşılık Türkiye Çin’den ağırlığı elektrikli makineler olmak üzere kazanlar, makineler, sentetik suni filamentler, organik kimyasallar, oyuncaklar ve pamuk gibi çok sayıda ürün ithal etmektedir. Çin, Türkiye’nin uzak doğuda Japonya’nın ardından ikinci büyük dış ticaret partneri haline gelmiştir.
Sonuç ve öneriler
Çin’in DTÖ’ ne üyeliğinin gerçekleşmesi sonrasında Türkiye’nin Çin mallarıyla dünya pazarlarında ve iç piyasada rekabet edebilmek için Türkiye’nin alması gereken önlemleri şu başlıklar altında toplanabilir.
- Dış ticaret Müsteşarlığı, Gümrük İdareleri ve İhracatçı Birliklerinin koordineli çalışması,
- Çin’den ithalatta özel ve etkili kontroller uygulanması,
- Sağlık, çevreye uyum ve güvenlik gibi gerekçelerle ithal mallara standart ve belgelendirme uygulanması,
- Yerli üretimin rekabet gücünün geliştirilmesi amacıyla enerji, hammadde, finansman ve işçilik üzerindeki yüklerin azaltılmasını sağlayacak önlemlerin alınması,
- Marka bilinci ve moda olgusu ön plana çıkarılarak tüketicinin kaliteli ürüne yönelmesini sağlamak,
- Yeni ürün ve pazarlar geliştirmek,
- İletişim teknolojilerinden yararlanılmalı,
- Ulusal marka bilincinin geliştirilmesi ve tüketicinin ulusal marka kullanmasının teşvik edilmesi.
Bu faktörler dikkate alındığında Çin Türkiye için tehdit olmaktan çıkıp fırsat haline gelecektir.
Yetkin Bulut – MÜ SBA Araş. Gör.
İlke Kocamaz – MÜ İİBF
Aslı Çelikhan – MÜ SBE Üretim Yönetimi