Üretim zincirinin farklı kıtalara yayıldığı global dünyamızda, lojistik hizmetler rekabet edebilmenin temel unsuru haline gelmiştir. Emtialar, lojistik hizmetler iyi organize edildiği sürece, hedef pazarlara daha hızlı, daha uygun fiyatlarla ve daha kaliteli şekilde ulaştırılabilmektedir. Bu yönüyle firmalar ve ülkeler için “rekabetçiliğin kilidi” haline dönüşen lojistik zincirin en dinamik halkasını ise karayolu taşımacıları oluşturmaktadır. Bugün için karayolu taşımacılığının lojistik işlemlerdeki payı % 40 civarındadır. Bu oranın yüksekliği ise karayolu taşımacılığının “Kapıdan kapıya hizmet sunumuna imkan vermesi”, “Hız”, “Esneklik” ve “Güvenilirlik” gibi avantajlara sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Tabiat gereği sahip olduğu bu üstünlükler nedeniyle dış ticaret için “vazgeçilmez” konumda bulunan karayolu taşımacılığı, geçmişte Avrupa Birliği tarafından “çevre ile uyumsuz” olmak ile itham edilmiştir. Avrupa Birliği (AB), 2001 yılında yayınladığı Beyaz Kitap ile diğer taşıma modlarını, karayolu taşımacılığı aleyhine desteklemeye karar vermiştir. Ancak 2005′ e gelindiğinde Birlik, “karayolu taşımacılığının, AB ekonomisi için taşıdığı kritik önemi” ve “çevreye verilen zararın azaltılması konusunda kaydettiği başarıları” kabul etmek zorunda kalmıştır.
AB’nin kabul etmek durumunda kaldığı bir başka gerçek ise, “taşıma türünde değişiklik yapılması yönünde yapılan zorlamaların işe yaramadığı” olmuştur. Zira AB’nin demiryolu ve denizyolu taşımacılığına yönelik olarak yoğun desteklerine rağmen, bu modların kullanım payı düşmüştür. AB ülkelerinde 1998′ de yük taşımalarında % 11.9 olan demiryolu taşımalarının payı, 2008’e gelindiğinde % 10.8’e inmiştir. Aynı dönemde denizyolu taşımalarında kullanım oranı ise % 37.4’ten % 36.6’ya düşmüştür. Desteklemelere rağmen demir ve denizyollarında kullanım payının azaldığını gözleyen AB yetkilileri, karayolu taşımacılığında ise payın azalmadığını; aksine, her türlü engellemeye karşın % 42′ den % 45′ e yükseldiğini görmüştür.
Bu rakamlar, 2008′ den bu yana da büyümeye devam etmiştir. Bugün için Almanya, İrlanda, Yunanistan, İspanya, Finlandiya, İsveç, İngiltere, Norveç, İsviçre ve Kıbrıs Rum Kesimi’nde karayolu taşımacılığının payı % 60’tan; Fransa, İtalya, Finlandiya, İsviçre ve İngiltere’ de ise % 80′ den fazladır. Karayolu sadece AB ülkeleri için önemli değildir. Karayolunun taşımalardaki payı Suriye’ de % 90, Mısır’ da % 85, Lübnan’ da ise % 70’in üzerindedir. Baştan sona demir ağlarla örülü Rusya’ da Hükümet, 2001 yılında “Rusya Taşımacılık Sisteminin Modernizasyonu – Karayolu 2002- 2010” Programına 63 Milyar Dolar kaynak ayırmıştır. Rusya’ daki muadil derneğimiz ASMAP yetkilileri ise, Rusya’ da karayolunun payını % 60’a çıkarmayı hedeflediklerini söylemiştir. Bizler, maliyetleri düşürmek ve alternatifler yaratmak adına, tüm taşıma türlerinin bir arada kullanılmasını desteklemekte ve kamuoyunun da yakından takip ettiği üzere bu konuda girişimlerde bulunmaktayız. Fakat ticaret yapanlar, karayolu dışındaki taşıma modlarının güzergah alternatifleri bakımından yetersiz kaldığından, gecikmelere ve ek maliyetlere yol açtığından yakınmaktadır.
Peki, dünya ticareti için bu denli kritik bir noktada bulunan uluslararası karayolu eşya taşımacılığı sektörü çevre konusunda ne kadar duyarlıdır? İklim değişikliği, çevre ve sürdürülebilir kalkınma konularının küresel gündemi giderek daha fazla işgal ettiği günümüzde, bu kadar hızlı ve başarılı şekilde gelişen sektörümüz, dünyamız için bir tehdit oluşturuyor olabilir mi?
Sorunun yanıtı bizim için gayet nettir: “Hayır, Uluslararası Karayolu Eşya Taşımacılığı dünyamız için bir tehdit oluşturmamaktadır.” Tam tersine sektörümüz, yaptığı teknoloji yatırımları, kurallara bağlılığı ve gösterdiği özen ile en çevre dostu sektörlerden biridir.
Bu alanda, bağımsız otoritelerce yapılmış olan araştırmalar da, bu gerçeği desteklemektedir: “Ulaştırma sektörünün çevreye zararlı karbondioksit gazı salınımındaki genel payı % 30′ dur”. Ancak, ticari karayolu taşımacılığının bu % 30’luk orandaki payı sadece ve sadece % 3’tür!” Pastanın yüzde 27’lik büyük kısmını “otomobiller” oluşturmaktadır. Yani yollarda gördüğümüz TIR’lar ve kamyonlar diğer unsurlarla kıyaslandığında gayet masum durumdadır. Zaten, yollarda gördüğümüz her 10 araçtan sadece 1’i kamyon ya da TIR aracıdır.
Diğer yandan da, sektörümüz bununla da yetinmeyerek üzerine düşen “çevre” sorumluluklarını fazlasıyla yerine getirmeye çalışmakta, bunun için ciddi yatırımlar yapmaktadır. EURO motor standartları giderek sıkılaştırılmakta, çevreci teknolojiler geliştirilmekte, yakıt verimliliği sistemleri uygulanmaktadır.
Sektör mensuplarının bu yatırımları sayesinde çevreye zararlı gaz emisyonları son 20 yılda % 90 civarında azaltılabilmiştir. 1993 yılında geçerli EURO 1 direktifine uyan sadece 1 TIR, bugün 20 yeni TIR’ın yarattığı partikül emisyonlarını tek başına üretiyordu. Örneğin; 40 tonluk bir aracın akaryakıt tüketimi ve dolayısıyla karbondioksit emisyon salınımı son 30 yılda % 36 azalmıştır.
Yarısı AB’ye taşıma yapan 47.000’in üzerinde çekiciye sahip olan, uluslararası karayolu eşya taşımacılığı filomuz, Avrupa’nın en modern filolarından biridir. Filomuzun % 95’i Avrupa çevre standartları doğrultusunda, uluslararası taşımacılık piyasasında kullanılmakta olan “Çevre Dostu” EURO tipi araçlardan oluşmaktadır. Türkiye’nin AB mevzuatını üstlenmesi, etkin kaynak kullanımı ile çevreye duyarlı, güvenli ve erişilebilir ulaşım sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Zira, ulaştırma alanında AB’ye şimdiden % 80 uyum sağlanmıştır. UNO, üyelerinin çevreye daha duyarlı olmaları amacıyla, yeni gelişen teknolojileri sürekli takip etmekte ve üyelerinin bu gelişimlerden haberdar olmasını sağlamakta; sektörün bu teknolojilere daha kolay erişimini sağlamak üzere özel anlaşmalara imza atmaktadır. TEMA ile yaptığı işbirliği sonucunda sektörüne bir orman kazandıran UNO; üyelerinin hem iş faaliyetlerinde hem de günlük yaşamlarında konuya daha duyarlı olmalarını sağlama amacıyla da “Çevremize Karşı Sorumluluk Taşıyoruz” sloganıyla bir kampanya yürütmektedir. Dünyanın farklı kıtalarındaki 75 ülke ile Türkiye’miz arasındaki ticaret köprülerini kuran “Uluslararası Ulaştırma ve Lojistik Sektörü” olarak, ağır bir yükümüz var. Fakat biliyoruz ki, geleceğimize karşı omuzlarımızda taşıdığımız sorumluluk, bu yükten daha ağır. Bu sebeptendir ki, “çevre duyarlılığı” her zaman için faaliyetlerimizi yürütürken dikkat etmemiz gereken temel ilkelerimizden biri olmalıdır.