Aslen askeri terminolojiden günlük kullanım dilimize giren ‘lojistik’ 60’lı yıllarda önce Amerika’ da ‘fiziksel dağıtım’ adı yerine kullanılmaya başlanmıştır. Lojistikteki amaç; sanayi üreten firmaların maliyet tasarrufu amacıyla yeni arayışlara girmesidir. 24 Ocak 1980 kararlarıyla değişen ve gelişen Türkiye ekonomisi, her gün artan ithalat ve ihracatına paralel nakliye sektöründe de önlenemez bir büyüme sürecine girmiştir.
Her ne kadar “lojistik” ülkemizde ticari malların satıcıdan alıcıya nakledilmesine aracılık etmek olarak algılansa da son dönemde depolama ve dağıtımın da işin içine girmesiyle kafamızdaki yerini şekillendirmeye başlamıştır.
İthalat ve/veya ihracat yapan firmaların özellikle Avrupa Gümrük Birliği sürecinden sonra kazandığı ivme , sektörümüzün de kurumsallaşmadan büyümesine neden olmuştur. 5 Ekim tarihinde imzalanan ve Türkiye’nin 2013-2015 yıllarında Avrupa Birliği’nin bir üyesi olması ile noktalanacağına inandığımız hedef içerisinde yaşayacağımız uyum sürecini sadece bir müzakereler bütünü olarak görmek yanlıştır. Süreç içerisinde altyapısını ve kurumsal yapısını yazılı standartlara uyduramayan tüm firmalarımız zaman içerisinde marka değerinden kaybedecek ve hatta yok olacaktır.
Zaman içerisinde yönetmelikler, yeni teknik imkanlar, teknolojiler ve bu mesleğe yönelik eğitim kurumlarının artması ile bu işi liyakati ile yapan firmalar ayakta kalacaktır. Müşteri memnuniyetinin tek ve yeter şart olmayacağı açıkça ortadadır. Nakliye sektöründe hizmet veren firmalarımız ‘lojistik’ kelimesini sadece şirket isimlerinin arkasından gelen bir ek olmaktan çıkartmalıdırlar. Uluslararası standartlar ve uluslararası işbirlikleri ile sektörde yaratılması muhtemel tekelleşmeye de mani olmalıdırlar.
Bu noktada sivil toplum örgütleri, mesleki dernekler el ele vererek sektörümüzün önümüzdeki süreçte yaşayacağı zorlukları ve uyulması gereken kuralları, henüz bu şartlar bize dayatılmadan uygulanmaya konulması için gerekli girişimleri yapmalıdırlar. Bakanlık nezdinde girişimler yapılarak Birlik üyesi olmadan Birliğe üye olma şartlarını tamamlamış olmamız gerekir. Tarihi süreçte ‘ipek yolu’ güzergahı üzerinde doğu ile batı arasında bir köprü olan ve ilkokul sıralarından itibaren bizlere öğretilen ‘Türkiye’nin jeopolitik önemi ‘ni biz nakliye sektörü çalışanları çok sık değerlendirmeli ve bu değerlendirme neticesinde çalışmalarımıza yön vermeliyiz.
Günümüzde Dubai, Singapur ve Amsterdam gerçekleri göz önündedir. Bu şehirler doğu ve batı arasında tüm multimodel nakliye yöntemlerini kullanılarak birer depolama ve dağıtım merkezi haline getirilmiştir.Bu örneklerden yola çıkarak Türkiye’nin de tüm bu coğrafi bölgelerin ortasında kalan şanslı konumunu değerlendirilmesi gerekir.
Türkiye Avrupa Birliği’nin en büyük, en modern ve doğal limanı olmalıdır. Türkiye’nin bir noktası, örneğin Marmara iç denizi doğal bir liman olarak rezerve edilebilir. Üretimini uzakdoğuya kaydıran tüm sanayileşen ülkeler hava-kara deniz yolları ile bu limana ulaştırdıkları ticari mallarını kolaylıkla yine kara – hava – deniz ve ek olarak tren yolu taşıması ile Avrupa ülkelerine ve gelişen Rusya’ya dağıtabilir ve iletebilirler.
Türkiye Avrupa Birliği’nin en genç nüfusuna sahip olan aday ülkedir. Üniversitelerimizde son dönemde açılan meslek yüksekokulları ve verilen lisans eğitimleri ile sektörümüzdeki eğitimli, kalifiye eleman ihtiyacı giderilecektir. Bu noktada mezun öğrencilerimizin; YÖK – Üniversite ve Ulaştırma Bakanlığı işbirliği ile bu proje içerisinde değerlendirilmesi mümkün olacak ve açılan bu iş sahası ile ülkemizin önemli sorunlarından biri olan “işsizlik” problemi çözülebilecektir.
Hükümetimiz özelde Ulaştırma Bakanlığımız böyle bir projeyi canlandırmalıdır. Bu örnek modeli canlandırmak için gerekli tren yolu bağlantıları, kargo terminali, depolama alanları, kamyon parkları ve hava limanı; yani bir kargo şehri yaratılmalıdır. Bunun için gerekli ödenekler Avrupa Birliği fonlarından ve kendi öz kaynaklarımızdan da yaratılabilir. Burada öğrenci arkadaşlarımıza düşen görev; sadece okullarında aldıkları örgün eğitim ile yetinmeyip , mesleki yeterliliklerini arttırıp, Avrupa Birliği mevzuatlarına ve hukukuna uygun ek formasyonlarını ve /veya lisansüstü eğitimlerini yapmak olmalıdır. Lojistik Türkiye’de içi boş mesleki terim olmaktan çıkmalıdır. Bu; ancak bu mesleğe gönül vermiş duayenler, mesleğimize yeni cevherler kazandıran okullarımız ve hocalarımızın desteği ve genç arkadaşlarımızın yeni heyecanlarıyla yaratılabilir.
Bahadır GÜMÜŞHAN
Albatrans Yetkilisi