Asmalı Konak’ın büyülü gözlü Dicle’si. Herkes onu bu isimle ve sürmeli gözleriyle tanıyor. Aslında onun bu dizinin haricinde de bir hayatı var. Ve bu hayatta ipek Tuzcuoğlu adıyla yaşam sürüyor. İpek Tuzcuoğlu 1971 İzmir doğumlu. Üç yaşında bale ile uğraşmaya başlamış ve bu sevdası tam on iki yıl boyunca devam etmiş. İpek’in bale sevdası daha sonra tiyatro aşkına dönüşmüş. Bu sevda onu konservatuar koridorlarına kadar sürüklemiş. Ankara Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezun olan oyuncu, İzmir ve Ankara Devlet Tiyatroları’nda görev almış. Kapadokya gezimiz sırasında görüşme olanağı bulduğumuz ipek Tuzcuoğlu ile çok keyifli bir sohbet yaptık. Asmalı Konak’ın mistik havası içerisinde gerçekleştirdiğimiz röportaj sırasında İpek’in sevecen tavırları karşısında çok mutlu olduk.
Kapadokya’nın ve Asmalı Konak’ın mistik havası sizi nasıl etkiliyor?
Burası çok mistikti. Hemen yürümeye başladım. Kimseler yoktu. Alacakaranlık vardı. İlk önce doğası beni çok etkiledi. Burada çalışırken bir süre sonra siz de ortamın sihrine ayak uyduruyorsunuz. Burayı çok doğal dolayısıyla size de doğallığı öğretiyor. Konak ise eski döneme ait muhteşem bir yapı. Buraya geldikten sonra eski insanların ne kadar ihtişamlı yaşadıklarını daha iyi kavradım.
Sizi daha önceden Şevval Sam’la “Feride”, Ebru Gündeş ile “Deli Divane” gibi dizilerdeki, “Güle Güle” gibi sinema filmlerde ve “Altıncı His” adında da yarışma programında izledik. Peki neden şöhret Asmalı Konak ile geldi?
Aslında oyunculuğa 1995 yılında başladım. O zamanlar ‘Bizim Mahalle’ isimli bir dizide oynuyordum, bölüm başına da 3 milyon TL alıyordum. Çok komik bir paraydı bu ama oyunculuğa gönül vermiştim ve tek düşüncem, ileri de iyi bir oyuncu olmaktı. Allah bana bugünleri de gösterdi. ‘Asmalı Konak’la hem oyunculuğumu ispatladım, hem de maddi anlamda kazanmaya başladım. Gerçekten de Dicle yıllardır beklediğim ve çok emek verdiğim, çok istediğim bir yıldızı elime verdi. Hayatımın en güzel aylarını ve yıllarını yaşıyorum burada. İnsanların inanılamaz bir sevgisi var. Onların gözlerinden fışkıran enerjiyi tarif edemem. Açıkçası bu kadarını beklemiyordum. Çalışkan bir insanım, biraz da yetenekliyim. Bu işi kotarabileceğime inanıyordum ama bu kadar yüksek bir enerji ile bana geri döneceğini bilmiyordum. En önemlisi insanların sevgisini kazandım.
‘Asmalı Konak’ çok güzel bir proje. Bence dizide oynayan bütün oyuncular yıldızlaştı. Ben tek başıma hiçbir şey çıkartmıyorum ‘Asmalı Konak’ın şöhreti herkese yansıdı. Ben de bu ışıktan bana yansıyan küçük bir parçayı taşıyorum.
Şöhret hayatınızda neyi değiştirdi?
Bir sihirli değnek değdi ve her şey değişti gibi görünüyor ama aslında öyle değil bana göre. İnsanlara göre öyle. Çok yoğun bir emek verdim ben. Sekiz senedir bu sektördeyim. Basamak basamak geldim her yere. Demlene demlene. Çok ukalaca bir cevap olacak belki ama beklenen bir şeydi benim şöhret olmam. Ben bekliyordum. Çok inanıyordum
Asmalı Konak’taki rolünüz başrol değil, Dicle bir yan karakter. Bu karakterin dizide öne çıkmasında sizin ne gibi katkılarınız oldu?
‘Asmalı Konak’ çok güzel bir proje. Bence dizide oynayan bütün oyuncular yıldızlaştı. Ben tek başıma hiçbir şey çıkartmıyorum ‘Asmalı Konak’ın şöhreti herkese yansıdı. Ben de bu ışıktan bana yansıyan küçük bir parçayı taşıyorum. Zaten benim öyle başrol takıntım falan da yok. Hayatım boyunca da bazıları gibi özellikle beyazperdede takıntılarım olmadı. Rolüm neyi gerektiriyorsa, oynarım
Evinizden çok uzakta, Kapadokya’da, çekimlerinizi yapıyorsunuz. Evden bu kadar uzakta olmak zor olmuyor mu?
Tabi ki zor oluyor. Bir yuva olarak elbette özlüyorum ama İstanbul’u özlediğim asla söylenemez. Ben burada kendimi doldurabiliyorum. Önemli olan insanın yalnızında kendini doldurabilmesidir. Amacın ve hedeflerin varsa bunun bedelleri olduğunu da biliyorsun ve o zaman çözümler üretiyorsun. Bende burada bir iş yapıyorum ve buradaki zamanımı nasıl daha iyi değerlendiririm diye düşünüyorum. Şimdi ben Kapadokya’ya indiğim an Dicle oluyorum; ama oyunculuğun zor tarafı da bu zaten. ‘Motor’ denildiğinde aşkla bakabilmeli oyuncu parterinin yüzüne ama bunu orada bırakabilmeli.
Set içerisinde oyuncular arasında ikili ilişkiler nasıl?
Her oyuncunun çalışma sistemi farklıdır. Mesela başlangıçta biz Özcan’la daha kopuktuk ve ben “Ben nasıl bakarım Özcan’a, Dicle, Seymen Ağa’ya nasıl bakar?” diye çalışmalar
yapıyordum ve Özcan’a dedim ki, ‘Özcan, bazen sana çok bakıyor olabilirim, ne olur rahatsız olma.’ “Sen keyfine bak” dedi, Özcan da.
Kamera arkasında neler yaşanıyor?
Her sabah 06.00-07.00 arası uyandırılıyoruz, en az on iki saatlik çekimlerin ardından otele dönüyoruz. Otel odalarının çoğu ev düzenine kavuştu. Kimimiz yeni televizyon aldık, kimimiz DVD, VCD. Ekiptekiler birbirlerine misafirliğe gidiyor. Akşam yemeğinden sonra herkes otelin lobisinde buluşuyor. Biz hanımlar arasındaki son moda örgü örmek. Kimi kaşkol örüyor, kimi kazak. Erkek oyuncularımız ise bir köşede tavla oynuyorlar. Özcan da elindeki kamerayla herkesi sürekli görüntülüyor. Filmin kamera arkasını yayınlayacakmış. Ürgüp’te hayat sessiz sakin. Ekibimizin otel lobisindeki buluşmaları ise son derece renklidir. Sessiz sinema ve kaç kabak favori oyunlarımız. Bazı geceler ise Özcan bağlamasını, Goncagül (Hayriye) gitarını alıyor ve hep birlikte şarkılar söylüyoruz.
Bizimle bu kadar yakından ilgilenen ipek Tuzcuoğlu’na çok teşekkür ediyoruz.
Gizem Şenyaprak